Konumuz :Yoğurt mayalamak. Mesele baştan basit görünür sütü kaynat içine yoğurt koy sar olsun bitsin .Yok canımmm...O kadar da kolay değil o iş. İşte deneyeninden yoğurt mayalamaya dair notlar. 1-Öncelikle sağlam bir sütçü bulacaksınız.Bol sulu sütle bu iş zor oluyor fiili olarak denedim. 2-Toprak kap.Mayalamak için en iyi seçenek net. 3-Sütü kaynatın ama proteini ölecek diye azıcık değil sütün 1/4'ü en azından azalana kadar. 4-Kaynama sürecinde oluşan kaymaklarını alın ayrı bir yere koyun.Bunu mayalama esnasında dökeceksiniz süper kaymaklı olacak yoğurt. Esasında olay çok basit sütü altını söndürdükten sonra parmağınızı hafif yakacak ısıya gelene kadar soğutun.Sonra yukarıdan toprak kabınıza boşaltın biraz köpürsün.İçine yoğurt ekleyin,ben bir kilo süte 1 tatlı kaşığı ekledim.Tahta bir kaşığını sapı ile dik çizgiler çizerek karıştırın ve şimdi geldik en önemli kısma 5-evinizin sıcaklığına göre sarıp sarmalayın.Bizim ev soğuk ben 2 battaniyeye sardım,annemlerin evde kalorifer cayır cayır yanıyor o fırının içinde bile mayalıyor. 6-Mümkünse en az 12 saat sonra açın ve dolaba koyun. 7-Oldu ki tutmadı panik yok kabınızı bir fırına koyun fırınınıza göre 100 ya da 150 derece de tekrar ısıtın ve bu sefer daha sıkı sarın. Sıcak istiyor bu mubarek net....
Bu Blogda Ara
Gün doğar,
Ben seni severim...
Gün batar,
Ben seni severim...
Güneş açar,
Güneş açar,
YaÄŸmur yaÄŸar,
İzmir'e hiç beklenmedik bir kar yağar
Ben seni severim....
Çamaşırlar kurur,
TurÅŸular olur,
Aysel kızın nişanlısı askerden gelir,
Ben seni severim...
Bir gül tomurcuklanır kışın ortasında teklifsizce
Bir türkü mırıldanır zeytin toplarken Hatçe Abla
Vapura son dakika yetişir terzi Muhterem 'in çırağı
Ben seni severim...
Bir türkü mırıldanır zeytin toplarken Hatçe Abla
Vapura son dakika yetişir terzi Muhterem 'in çırağı
Ben seni severim...
Ajansların saatleri değişir,
Kahvelerin müdavimleri tek tek öteye gider,
Yaz kuşları gelir ,gider,
Ben seni severim...
Saçıma ilk ak düşer,
Elimde ilk çizgiler belirir,
Uykularım azalır
Ben seni severim...
YaÅŸam akar,
Günler geçer,
Çocuklar büyür,insanlar yaşlanır
HerÅŸey deÄŸiÅŸir
Bir tek ÅŸey deÄŸiÅŸmez
sevdiÄŸim,
Ben hep seni severim....
Çoğalarak seviyorum seni, giderek daha çok... Her şeyi yeniden öğrenir gibi, öğrendiklerimi biriktirir gibi, çoğala çoğala. Uzaklığında da, yakınlığında da her zamanda ve her mekanda... Geceleri kısaltıp gündüz oluyorsun, gündüzleri bitirip yıldız oluyorsun. Daha çok seviyorum seni, yaramın kanamasını kesen bir ilaç gibi. Bir kıvılcımdan, bir yangına dönüşür gibi, büyüyerek ve daha çok. Her an daha çok.
*
Seni sevmenin nöbetini tutuyorum, yüreğim ellerinde. Karda, kışta, deli yağmurda. Mavide ve yeşilde. Parlaklığı giderek artan bir çiçek gibi. Sevdikçe çoğalıyor benim parlaklığım da... Sevdikçe çoğaltıyorum seni, çoğaldıkça daha çok seviyorum. Yollardaki sisi savuruyorum, rüzgar oluyorum. Aydınlığa koşuyorum. Yüzünü taşıyorum rüyalarıma, ellerin darılıyor, onları da çağırıyorum. Gülüyorsun, gülüşüne hayran oluyorum. Sevdikçe hayranlığım da çoğalıyor.
*
Sevdam hep bir an öncesinden daha büyük. Aşkım, daha kararlı, bulmuşken seni kaybetmemek adına. Seni seviyorum, yaşama sevincim çoğalıyor, içimdeki kuşlar çoğalıyor, kanat çırpışlarını dinle. Hepsi senin aşkına uçuyor.
*
Görmesek de birbirimizi ne gam! Varsın işte oradasın. Onca aşk öğretemedi ama şimdi yalnızken de öğreniyorum seni sevmeyi. Öğrendikçe daha da çoğaltıyorum seni sevmeyi. Özlem aşkın çiçeği, özlemle birlikte aşkın da çoğalıyor.
*
Kaç acının sınavından geçtim ve başardım sonunda. Bir tek acıyı azaltıyorum içimde, seni çoğaltıyorum, çoğalttıkça acı yok oluyor. Şimdi yıldızları daha büyük gecelerin, daha çok. Seninle birlikte yıldızlar da çoğalıyor.
*
Korkma, ne kadar çoğalırsan çoğal, yüreğim aşkını taşırmayacak kadar büyük. Sana dair ne varsa hepsini taşıyacak kadar güçlü. Senden gelecek her şeyi kucaklamaya hazır. Seni çoğalttıkça atacak. Geleceğini bilirse, sensizliğe de dayanacak. Ve sevgilim bu aşk seni de çoğaltacak...
Mehmet Çoşkundeniz
Bazı aşklar caresiz bir ümitten ibarettir
Ve "yalnız" yasanirlar
Ve "yalnız" yasanirlar
Ä°LAN-I AÅžK
Bir ömre ilk kez gözlerini açıp ”Merhaba” der gibi
yeni doÄŸarken
-ki ilk güneşim gözlerindi-
senin kollarında büyümeyi diledim
bir yıldız kaydı.
kokunla,terinle beslendi tutkularım
sesinle asırlık ninniler gebe kaldım
sonsuz renklerle boyadım tüm dünyayı
hiç yazılamayacak şiirler haykırdım sana
Dilden dile gezecek mısralar....
Dilden dile gezecek mısralar....
gün geldi
yazının icad edilmediği çağlardan kalma konuşma balonları astım aramıza
hiçbirşey anlatmadım sana
hiçbirşey anlatmadım sana
nasıl olsa herşeyi biliyordun...
hiç söylemedim seni sevdiğimi
zaten her zerrem haykırmıyormuydu ismini ?
Sevda bu
Bir günden bir diğerine geçer gibi
biraz daha fazla
biraz daha sevecen
büyüyordu oda
benim gibi....
Icimden taÅŸmak istedi
Duvarlara kazinmak
Yüreğine yazılmak...
Icimden taÅŸmak istedi
Duvarlara kazinmak
Yüreğine yazılmak...
İşte böyle birtanem
aslında “(*)sen yalnızca benim için indirilmiÅŸ bir peygamberdin.”
ve ben şimdi söyleyemediklerimi anlatmaya hüküm giydim.
yetemese de sözcükler...
Kağıda değil kalbime kazınmış
sonsuza dek dillerde dolaşacak,ama asla tamamen anlatılamayacak
eksilmeyecek artacak,kendini doÄŸuracak
yalnız gönül gözünün görebileceği bir destan bırakıyorum sana
ve belki ilk belki de son kez itiraf ediyorum sana bu gece
varoluşumun sırrını
seni seviyorum.....
(*) Küçük İskender İkizler Burcu Hikayeleri
Sardalya'nın şimdi tam zamanı.
Son derece lezzetliler.
Son derece faydalılar.
Eh bir de fiyatı uygun.
Yemeyipte ne yapalım.
Tarif basit
Zeytinyağı ile yağladığınız fırın tepsisisinin altına asma yapraklarını yayın.Üzerine sardalyaları döşeyin.Onların üzerine de yarım ay şeklinde kestiğiniz limon ve domatesleri(1 iri domates 1 limon yeterli)
Verin fırına.200 derecede 15 dk yetiyor.Gerçi herkesin fırını ayrı.
Afiyet olsun
Altta fotoÄŸraflar :)
"Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde,
Oysa seninle güzel olmak var..."
Oysa seninle yapmak istediğim' görmek istediğim, gülmek ağlamak istediklerim var.
Yaşayamadıkları yavaş yavaş öldürür insanı. Için için çürüyen bir ağaç gibi ayakta öldürür. Biz sonsuz sanarken yaşadığımız günleri, yaşanacak günlerden çalarız aslında. Kendimize asla ödeyemeyeceğimiz anlar borçlanırız. Biliriz ki o şehir onunla gezilmeli, o yemek onunla yenmeli, o şarkı onunla dinlenmelidir. Eğer onsuz yaparsak tamamlanmaz sanki eksik kalır.Fakat bunu ona anlatma .( mümkün olmaz. Kolundan tutup sürükleyemezsiniz ki.
Yaşayamadıklarımız bitirir bizi.İçin için yer.
Bir gün biri sorar" Nasılsın'
Cevap hazırdır" Eksik"
Oysa seninle güzel olmak var..."
Oysa seninle yapmak istediğim' görmek istediğim, gülmek ağlamak istediklerim var.
Yaşayamadıkları yavaş yavaş öldürür insanı. Için için çürüyen bir ağaç gibi ayakta öldürür. Biz sonsuz sanarken yaşadığımız günleri, yaşanacak günlerden çalarız aslında. Kendimize asla ödeyemeyeceğimiz anlar borçlanırız. Biliriz ki o şehir onunla gezilmeli, o yemek onunla yenmeli, o şarkı onunla dinlenmelidir. Eğer onsuz yaparsak tamamlanmaz sanki eksik kalır.Fakat bunu ona anlatma .( mümkün olmaz. Kolundan tutup sürükleyemezsiniz ki.
Yaşayamadıklarımız bitirir bizi.İçin için yer.
Bir gün biri sorar" Nasılsın'
Cevap hazırdır" Eksik"
“Ä°nsan bir kere birine geç kalır ve bir daha hiç kimse için acele etmez.”
YaÅŸar Kemal
Focacia sadece bir ekmek değil aynı zamanda benim için yeni bir meydan okuma.Her yaptığımda farklı sonuçlara varıyorum .
Öncelikle 2. Keredir farkediyorum ki ekmek karışımları ile yapmamak lazım çünkü bu bir nevi tuzlu kek içindeki yağ fazla bu yüzden kepekli un karışımları ile sorun yaşanabiliyor.
Son denemede ekmek makinesi içinde yaptım.Sonuç ekmekten çok muazzam bir tuzlu kek.
Ä°ÅŸte tarifi.
Makineye de bu sırayla koydum ve kepekli ekmek ayarını seçtim ama kek ayarı da seçilebilirmiş sanırım bir sonra ki deneme bu.
İçine koyduğunuz suyu domatesler beklettiğiniz sudan alabirsiniz.Zeytinyağını da domatesleri beklettiğiniz yağdan alabilirsiniz.
Su (yazın sıcak kışın ılık) 1 1/8 kap su (ekmek makinelerinde ölçek var)
Tuz (zeytin olduğu için ben 1 büyük ölçek koydum)
Şeker (2 büyük ölçek)
Zeytinyağı (2 büyük ölçek)
Siyah zeytin (doğranmış yarım kase)
Kuru domates(doğranmış yarım kase (suda bekletilmiş))
Un (3 kap ölçek)
Maya (2 küçük kaşık ölçek)
Makineyi ayarlayın ve sabah ekmeğiniz hazır olsun.
Afiyet olsun
sen gözlerimin içine baktığın zaman
bir şiir düşer kirpiklerimden
başı senle biten sonu sen de başlayan
sen gözlerimin içine baktığın zaman
tüm benler birleşir bize doğru
sen gözlerimin içine baktığın zaman
durur dünya durur zaman herşey sen olur
sen gözlerimin içine baktığın zaman
mevsim deÄŸiÅŸir,aÅŸk olur...
bir şiir düşer kirpiklerimden
başı senle biten sonu sen de başlayan
sen gözlerimin içine baktığın zaman
tüm benler birleşir bize doğru
sen gözlerimin içine baktığın zaman
durur dünya durur zaman herşey sen olur
sen gözlerimin içine baktığın zaman
mevsim deÄŸiÅŸir,aÅŸk olur...
Malzemeler
½ kg irice kuÅŸbaşı doÄŸranmış hindi eti
2 irice kuşbaşı doğranmış patates
2 YK tatlı biber sosu
1 YK acı biber salçası
2 adet doğranmış domates
2 YK worcestershire sosu
1 silme YK ÅŸeker
1 su bardağı su
1 soÄŸan
4-5 diş sarımsak
2 kaşık tereyağ
1 YK et baharat karışımı(kimyon ,kırmızı biber,tarçın,kekik,karabiber)
İsteğe bağlı 2 dilim bacon
Yapılışı
Sarımsak ve soğanları tencerenin dibini örtecek kadar zeytinyağında öldürün.(Baconları ilave edin ve biraz kavurun.)Kuşbaşı doğradığınız hindi etini ekleyin ve yüksek ateşte mühürleyene kadar karıştırırarak pişirin. (Dışları kahverengileşmesin et rengini kaybetsin sadece)
Ardından patatesleri ilave edin .Patatesler hafif yumuşamaya başladığında önce biber salça ve sosunu,o biraz kavrulduktan sonra w.sosunu ve şekeri ilave edin.Bu sırada dipte tutmuş kısımları da hafifçe kazıyarak yemeğe ilave edin .5 dk kadar kavrulduktan sonra suyunu ekleyin ve patatesler yumuşayana kadar pişirin.(Et daha kolay pişiyor) en son baharatını ilave edip 5 dk daha kaynatın. Domatesleri ilave ettikten hemen sonra altını kapatıp onları hafif çiğ bıraktım ben böylece yemeğin genel tadını hafifletti ama seçim tamamen size kalmış,onları da ekleyip biraz pişirebilir ya da domatesleri rendeleyip o şekilde ilave edebilirsiniz.
Gulaşı ,sade pişmiş kuskus ya da bulgurla birlikte servis ederseniz iyi bir ikili oluyorlar.
Afiyet olsun.
Der ki Asaf
beni öyle bir yalana inandır ki
bir ömür sürsün doğruluğu...
inanırdırmışsın...
bir ömür sürmese de.
beni öyle bir yalana inandır ki
bir ömür sürsün doğruluğu...
inanırdırmışsın...
bir ömür sürmese de.
Tek başına bir odada kalıyordun.
Odanın duvarları baÅŸtan baÅŸa camdı. BaÅŸtan baÅŸa sımsıcak ruhtu…
Odanın ortasında çırılçıplaktın. Bir sandalyede oturuyordun.
Odan ılık, tanıdık, hiç kesilmeyen bir rüyanın ortasında salınıyordu. Yüzünden dünyadaki bütün zamanlar geçiyordu. Yüzündeki bütün zamanları özlüyordum… Yüzünün bütün zamanlarının dışındaydım.
Odanda tek başınaydın, ama o büyüsünü, o derinliÄŸini yaÅŸamayı çok arzulasam da, yine de nerede olduÄŸunu bilmediÄŸim dünyaya senden gidiliyordu… Senin gözlerinden görülüyordu… Senin gözlerinden görülüyordu benim sonsuz düşüm… Sonsuz kayıplığım… Varlığımın bir parçası sana gitmiÅŸ, bir parçası bende kalmıştı. Varlığımın sende olan parçası seninle gerçek dünyaya, baÅŸka ruhlara, öteki hayatlara gidiyordu…
Beni içeri, odana, yanına almamıştın.
Varlığımın en sahici, en cesur, en erdemli yanı içerde, seninle kalmıştı, seninle gitmiÅŸti öteki hayatlara, baÅŸka ruhlara…
Böyle başlamıştı o büyük dışlanmam.
Ömrüm odanın kapısında, beni içeri çağırmanı beklemekle geçmiÅŸti…
Yaşamadım diyemem, yaşadım.
Sevgilerim oldu. BaÅŸarılar kazandım. Misafirler geldi evlerime… Çılgın, başıboÅŸ, şımarık, ihtiras dolu yaz akÅŸamlarım oldu… Sevgi dolu mektupları aldım. Telgraflar, çaÄŸrılar… Yolculuklara çıktım. Beni karşılayanlara el salladım sevinçle, içim kamaÅŸarak… Ä°ÅŸtahlıydım. Arzularım hiç dinmeyecek gibiydi… DoÄŸum günlerimde pastamı keserken herkese ve kendime hak ettiÄŸimizden daha çok ÅŸans diledim hep…
Ama yine de unutamazdım senin kapında bekletildiÄŸimi, beni içeri almadığını, varlığımın en anlamlı, en sahici parçasının sende kaldığını, o ikiye bölünmüşlüğümün derin sızısını unutamazdım, bunun yıllarca süreceÄŸini ve de hiç dinmeyeceÄŸini…
Bazı geceler penceremi açar derin nefesler alırdım. Nefes alırken gücümü daha da artırsın, acılarımı bana unuttursun diye Tanrıya yaranmak geçerdi aklımdan.
DoÄŸanın ayrılmaz bir parçasıydı odan. Odan doÄŸadaki o en ağırbaÅŸlı cinayetlerin ortasında sessizce beklerdi… Daha da ısınırdı sahipsiz ruhlardan yapılmış camları… O camları kırabilsem, sana dokunabilsem, kendimi sana inandırabilsem kainatın bütün ÅŸefkati, bütün sevgisi içime akacaktı, biliyorum…
YaÅŸarken hiç tatmadığım bu duygu elimi uzatsam dokunabileceÄŸim kadar yakındı sanki. Ama neden bu kadar uzaktaydı, hiç anlayamıyordum… Bilmek çözer sanıyordum bu muammayı… Bu uzaklığa çalışırsam beni içeri alırsın diye düşünüyordum…
Çünkü yaÅŸadığım ÅŸehirlerden en umutsuz durumlardan büyük vaatler, büyük sürprizler çıkarıyorlardı karşıma insanlar… Sanki insanlar o büyük kayboluÅŸlarını unutturmak için bir arada yaşıyorlardı…
Ben de o insanlardan biriydim ve bir gün kapını açıp beni içeri alacağını, bir gün beni gerçekten seveceÄŸini sanıyordum…
Bu yüzden dünyadaki hiçbir ÅŸey üzerinde dikkatimi yoÄŸunlaÅŸtıramıyordum. Bu hayatta hiçbir ÅŸeyi tam yapamıyordum. Görenler kendimden intikam alıyorum sanıyorlardı…
Sonsuz bir ertelemeydi hayatım.
Aslında bu bir gecikmiÅŸlik deÄŸildi. Hayattan istifa etmek de deÄŸildi. Hem sen olmadan nereye gidebilirdim ki? Ben senden uzaklaÅŸtığımda gecikmiÅŸ olurdum her ÅŸeye, seni sevmekten vazgeçtiÄŸimde intikam almış olurdum her ÅŸeyden, seni sevmekten vazgeçtiÄŸimde intikam almış olurdum kendimden…
UzaÄŸa, istediÄŸim uzaklara gitme ÅŸansım ancak yanında olursam mümkündü. Çünkü ne zaman içime baksam yüzünden geçen bütün zamanları, bütün özleyiÅŸleri, yüzünden gerçek dünyaya açılan yolları, baÅŸka ve öteki hayatları görüyordum… Yüzünde varlığımın sende kalan parçasını görüyordum. Böyle zamanlarda yüzünde, acıyla gölgelense de bağışlayan bir gülümseme olurdu. Ve bu gülümseme senin beni bir gün içindeki varlığımla buluÅŸturacağını hissettirdi…
Ä°ÅŸte o zaman bu sürgün bitecekti…
Ä°ÅŸte o zaman yaÅŸadığım bütün endiÅŸeler, bu suçluluk, deÄŸersizlik duyguları, bu korkular, bu günaşırı intiharlar bitecekti…
Bunu bile bile yaÅŸamak nedir bilir misin? …
Geri döneceÄŸini bile bile tanımadığın, sana hep yabancı yollara düşmek…
Karşına çıkan herkeste seni aramak… Seni hatırlattığı için birine âşık olduÄŸunu sanmak… Sen olmadığını bile bile, bütün hayatını bu iliÅŸkiye adamak için çırpınıp durmak…
Bunu bile bile yaÅŸamak nedir bilir misin? …
Düşünsene, ben seninle düşlerimi, heyecanlarımı, çocukluÄŸumu, acılarımı aldattım…
Seni unuturum diye yaÅŸamaya baÅŸladığım her aÅŸkı, ben yine seninle aldattım…
Sen beni içine almadığından beri yıllardır ben seninle kendimi aldattım…
Bir tek seni sevdiÄŸim doÄŸruydu… Ve bu doÄŸru yüzünden hayatım yalana battı…
Sen beni dışladığından beri beni sevenlere bir hayalet hediye ettin…
Tepeden tırnaÄŸa aÅŸka, tepeden tırnaÄŸa özleme batmış bir hayalet…
Bu hayaletin içinde beni deÄŸil seni gördüler hep. ÇoÄŸu bu hayalete dayanamayıp çekip gitti…
Kimisi senin beni beklettiÄŸin kapıda, beni bekledi. Seni beklemekten yorulur, onunla birlikte çekip giderim diye buralardan…
Ve ben en çok onların sevgisine inandım. En çok onlara derinden üzüldüm. Ve hep merak ettim, karşılıksız ve onca yıl bir hayaleti nasıl böylesine sevebildiler diye… Dünyanın iyi bir yer olduÄŸuna ve yaÅŸamak için çok sebep bulunduÄŸuna bu insanların bir hayalete duydukları o akılalmaz, o sonsuz sevgileri yüzünden bir kez daha inandım…
Seni unutmak için baÅŸladığı her aÅŸkı yine seninle aldatan bir hayalete…
Seninle kendini, bütün hayatını, düşlerini, çocukluÄŸunu, yaÅŸadığı bütün acıları aldatan bir hayalete…
Bir tek sana duyduÄŸu sevgisi doÄŸru olan, bu yüzden bütün hayatı büyük bir yalan olan hayalete…
Odanın duvarları baÅŸtan baÅŸa camdı. BaÅŸtan baÅŸa sımsıcak ruhtu…
Odanın ortasında çırılçıplaktın. Bir sandalyede oturuyordun.
Odan ılık, tanıdık, hiç kesilmeyen bir rüyanın ortasında salınıyordu. Yüzünden dünyadaki bütün zamanlar geçiyordu. Yüzündeki bütün zamanları özlüyordum… Yüzünün bütün zamanlarının dışındaydım.
Odanda tek başınaydın, ama o büyüsünü, o derinliÄŸini yaÅŸamayı çok arzulasam da, yine de nerede olduÄŸunu bilmediÄŸim dünyaya senden gidiliyordu… Senin gözlerinden görülüyordu… Senin gözlerinden görülüyordu benim sonsuz düşüm… Sonsuz kayıplığım… Varlığımın bir parçası sana gitmiÅŸ, bir parçası bende kalmıştı. Varlığımın sende olan parçası seninle gerçek dünyaya, baÅŸka ruhlara, öteki hayatlara gidiyordu…
Beni içeri, odana, yanına almamıştın.
Varlığımın en sahici, en cesur, en erdemli yanı içerde, seninle kalmıştı, seninle gitmiÅŸti öteki hayatlara, baÅŸka ruhlara…
Böyle başlamıştı o büyük dışlanmam.
Ömrüm odanın kapısında, beni içeri çağırmanı beklemekle geçmiÅŸti…
Yaşamadım diyemem, yaşadım.
Sevgilerim oldu. BaÅŸarılar kazandım. Misafirler geldi evlerime… Çılgın, başıboÅŸ, şımarık, ihtiras dolu yaz akÅŸamlarım oldu… Sevgi dolu mektupları aldım. Telgraflar, çaÄŸrılar… Yolculuklara çıktım. Beni karşılayanlara el salladım sevinçle, içim kamaÅŸarak… Ä°ÅŸtahlıydım. Arzularım hiç dinmeyecek gibiydi… DoÄŸum günlerimde pastamı keserken herkese ve kendime hak ettiÄŸimizden daha çok ÅŸans diledim hep…
Ama yine de unutamazdım senin kapında bekletildiÄŸimi, beni içeri almadığını, varlığımın en anlamlı, en sahici parçasının sende kaldığını, o ikiye bölünmüşlüğümün derin sızısını unutamazdım, bunun yıllarca süreceÄŸini ve de hiç dinmeyeceÄŸini…
Bazı geceler penceremi açar derin nefesler alırdım. Nefes alırken gücümü daha da artırsın, acılarımı bana unuttursun diye Tanrıya yaranmak geçerdi aklımdan.
DoÄŸanın ayrılmaz bir parçasıydı odan. Odan doÄŸadaki o en ağırbaÅŸlı cinayetlerin ortasında sessizce beklerdi… Daha da ısınırdı sahipsiz ruhlardan yapılmış camları… O camları kırabilsem, sana dokunabilsem, kendimi sana inandırabilsem kainatın bütün ÅŸefkati, bütün sevgisi içime akacaktı, biliyorum…
YaÅŸarken hiç tatmadığım bu duygu elimi uzatsam dokunabileceÄŸim kadar yakındı sanki. Ama neden bu kadar uzaktaydı, hiç anlayamıyordum… Bilmek çözer sanıyordum bu muammayı… Bu uzaklığa çalışırsam beni içeri alırsın diye düşünüyordum…
Çünkü yaÅŸadığım ÅŸehirlerden en umutsuz durumlardan büyük vaatler, büyük sürprizler çıkarıyorlardı karşıma insanlar… Sanki insanlar o büyük kayboluÅŸlarını unutturmak için bir arada yaşıyorlardı…
Ben de o insanlardan biriydim ve bir gün kapını açıp beni içeri alacağını, bir gün beni gerçekten seveceÄŸini sanıyordum…
Bu yüzden dünyadaki hiçbir ÅŸey üzerinde dikkatimi yoÄŸunlaÅŸtıramıyordum. Bu hayatta hiçbir ÅŸeyi tam yapamıyordum. Görenler kendimden intikam alıyorum sanıyorlardı…
Sonsuz bir ertelemeydi hayatım.
Aslında bu bir gecikmiÅŸlik deÄŸildi. Hayattan istifa etmek de deÄŸildi. Hem sen olmadan nereye gidebilirdim ki? Ben senden uzaklaÅŸtığımda gecikmiÅŸ olurdum her ÅŸeye, seni sevmekten vazgeçtiÄŸimde intikam almış olurdum her ÅŸeyden, seni sevmekten vazgeçtiÄŸimde intikam almış olurdum kendimden…
UzaÄŸa, istediÄŸim uzaklara gitme ÅŸansım ancak yanında olursam mümkündü. Çünkü ne zaman içime baksam yüzünden geçen bütün zamanları, bütün özleyiÅŸleri, yüzünden gerçek dünyaya açılan yolları, baÅŸka ve öteki hayatları görüyordum… Yüzünde varlığımın sende kalan parçasını görüyordum. Böyle zamanlarda yüzünde, acıyla gölgelense de bağışlayan bir gülümseme olurdu. Ve bu gülümseme senin beni bir gün içindeki varlığımla buluÅŸturacağını hissettirdi…
Ä°ÅŸte o zaman bu sürgün bitecekti…
Ä°ÅŸte o zaman yaÅŸadığım bütün endiÅŸeler, bu suçluluk, deÄŸersizlik duyguları, bu korkular, bu günaşırı intiharlar bitecekti…
Bunu bile bile yaÅŸamak nedir bilir misin? …
Geri döneceÄŸini bile bile tanımadığın, sana hep yabancı yollara düşmek…
Karşına çıkan herkeste seni aramak… Seni hatırlattığı için birine âşık olduÄŸunu sanmak… Sen olmadığını bile bile, bütün hayatını bu iliÅŸkiye adamak için çırpınıp durmak…
Bunu bile bile yaÅŸamak nedir bilir misin? …
Düşünsene, ben seninle düşlerimi, heyecanlarımı, çocukluÄŸumu, acılarımı aldattım…
Seni unuturum diye yaÅŸamaya baÅŸladığım her aÅŸkı, ben yine seninle aldattım…
Sen beni içine almadığından beri yıllardır ben seninle kendimi aldattım…
Bir tek seni sevdiÄŸim doÄŸruydu… Ve bu doÄŸru yüzünden hayatım yalana battı…
Sen beni dışladığından beri beni sevenlere bir hayalet hediye ettin…
Tepeden tırnaÄŸa aÅŸka, tepeden tırnaÄŸa özleme batmış bir hayalet…
Bu hayaletin içinde beni deÄŸil seni gördüler hep. ÇoÄŸu bu hayalete dayanamayıp çekip gitti…
Kimisi senin beni beklettiÄŸin kapıda, beni bekledi. Seni beklemekten yorulur, onunla birlikte çekip giderim diye buralardan…
Ve ben en çok onların sevgisine inandım. En çok onlara derinden üzüldüm. Ve hep merak ettim, karşılıksız ve onca yıl bir hayaleti nasıl böylesine sevebildiler diye… Dünyanın iyi bir yer olduÄŸuna ve yaÅŸamak için çok sebep bulunduÄŸuna bu insanların bir hayalete duydukları o akılalmaz, o sonsuz sevgileri yüzünden bir kez daha inandım…
Seni unutmak için baÅŸladığı her aÅŸkı yine seninle aldatan bir hayalete…
Seninle kendini, bütün hayatını, düşlerini, çocukluÄŸunu, yaÅŸadığı bütün acıları aldatan bir hayalete…
Bir tek sana duyduÄŸu sevgisi doÄŸru olan, bu yüzden bütün hayatı büyük bir yalan olan hayalete…
Kuzu 2 yaşında.Elbette doğumgünü temamız arabalar.Annesi harikalar yaratmış yine.Afişlerimiz stickerlarımız muazzam.Eh halası da hali ile kurabiye ve pasta işine yardım etti.Gülerciğimle iyi bir ekip olduk .Sonuçta içimize sindi çok şükür:)
yıllar geçiyor ben seni yazıyorum ömür bitiyor ben sana yazıyorum... bitmeyen bir şiir bu seni yazıyor bitmeyen bir şarkı bu seni söylüyor bitmeyen bir yol bu sana geliyor....
Sus, kimseler duymasın.
Duymasın ölürüm ha.
Aydım yarı gecede
YeÅŸil bir yaÄŸmur sonra...
Yağıyor yeşil.
En uzak, o adsız ve kimselersiz
O yitik yıldızda duyuyor musun?
Bir stradivarius inler kendi kendine
Yayı, reçinesi, köprüsü yeşil.
Önce bendim diyor ve sonra benim...
Ölümsüz, güzel ve çetin.
Ezgisidir dolaşan bütün evreni
Bilinen, bilinmeyen ıssızlıkları.
Canımı, tüylerimi sarmada şimdi
Kendi rüzgarıyla vurgun...
Sarıyor yeşil.
Rüya, bütün çektiğimiz.
Rüya kahrım, rüya zindan.
Nasıl da yılları buldu
Bir mısra boyu maceram...
Bilmezler nasıl aradık birbirimizi
Bilmezler nasıl sevdik
Ä°ki yitik hasret
İki parça can.
Çatladı yüreği çakmaktaşının
Ağıyor gökkuşaklarının serinliğinde
Çağlardır boğulmuş bir su...
Ağıyor yeşil.
Yivlerinde yeşil güller fışkırmış
Susmuş bütün namlular...
SusmuÅŸ daÄŸ
SusmuÅŸ deniz.
Dünya mışıl-mışıl
Uykular derin
Yılan su getirir yavru serçeye
Kısır kadın, maviş bir kız doğurmuş
Memeleri bereketli ve serin...
Sağıyor yeşil.
Aydım yarı gecede
Neron, çocuk kitaplarında çirkin bir surat
Ve Sezarsa, bir ad, yıkıntılarda.
Ama hançer taşı sanki Koca Kartaca!
Hani, kibrit suyu vermişlerdi üstüne
Bak nasıl alıyor, yiğit
Binlerce yıl da sonra
Alıyor yeşil.
Vurur dağın doruğundan
Atmacamın çalkara
Yalın gölgesi.
KuÅŸ vurmaz, tavÅŸan almaz
Ama aç, azgın
Köpek balıklarıydı parçaladığı
Bak, Tiber saygılı, suskun.
Bak nilüfer dizisi zinciri.
Bunlar bukağısı, kolbağlarıdır
Cihanın ilk umudu, ilk sevgilisi
Ve ilk gerillası Spartakus'un.
Susuyor yeÅŸil.
Sus, kimseler duymasın,
Duymasın, ölürüm ha.
Aymışam yarı gece
Seni bulmuÅŸam sonra.
Seni, kaburgamın altın parçası.
Seni, diÅŸlerinde elma kokusu.
Bir daha hangi ana doÄŸurur bizi?
Ruhum...
Mısra çekiyorum, haberin olsun.
Çarşılarin en küçük meyhanesi bu
Saçları yüzümde kardeş, çocuksu.
Derimizin altında o olüm namussuzu...
Ve Ahmedin iÅŸi ilk rastgidiyor.
İlktir dost elinin hançersizliği...
Ağlıyor yeşil.
Duymasın ölürüm ha.
Aydım yarı gecede
YeÅŸil bir yaÄŸmur sonra...
Yağıyor yeşil.
En uzak, o adsız ve kimselersiz
O yitik yıldızda duyuyor musun?
Bir stradivarius inler kendi kendine
Yayı, reçinesi, köprüsü yeşil.
Önce bendim diyor ve sonra benim...
Ölümsüz, güzel ve çetin.
Ezgisidir dolaşan bütün evreni
Bilinen, bilinmeyen ıssızlıkları.
Canımı, tüylerimi sarmada şimdi
Kendi rüzgarıyla vurgun...
Sarıyor yeşil.
Rüya, bütün çektiğimiz.
Rüya kahrım, rüya zindan.
Nasıl da yılları buldu
Bir mısra boyu maceram...
Bilmezler nasıl aradık birbirimizi
Bilmezler nasıl sevdik
Ä°ki yitik hasret
İki parça can.
Çatladı yüreği çakmaktaşının
Ağıyor gökkuşaklarının serinliğinde
Çağlardır boğulmuş bir su...
Ağıyor yeşil.
Yivlerinde yeşil güller fışkırmış
Susmuş bütün namlular...
SusmuÅŸ daÄŸ
SusmuÅŸ deniz.
Dünya mışıl-mışıl
Uykular derin
Yılan su getirir yavru serçeye
Kısır kadın, maviş bir kız doğurmuş
Memeleri bereketli ve serin...
Sağıyor yeşil.
Aydım yarı gecede
Neron, çocuk kitaplarında çirkin bir surat
Ve Sezarsa, bir ad, yıkıntılarda.
Ama hançer taşı sanki Koca Kartaca!
Hani, kibrit suyu vermişlerdi üstüne
Bak nasıl alıyor, yiğit
Binlerce yıl da sonra
Alıyor yeşil.
Vurur dağın doruğundan
Atmacamın çalkara
Yalın gölgesi.
KuÅŸ vurmaz, tavÅŸan almaz
Ama aç, azgın
Köpek balıklarıydı parçaladığı
Bak, Tiber saygılı, suskun.
Bak nilüfer dizisi zinciri.
Bunlar bukağısı, kolbağlarıdır
Cihanın ilk umudu, ilk sevgilisi
Ve ilk gerillası Spartakus'un.
Susuyor yeÅŸil.
Sus, kimseler duymasın,
Duymasın, ölürüm ha.
Aymışam yarı gece
Seni bulmuÅŸam sonra.
Seni, kaburgamın altın parçası.
Seni, diÅŸlerinde elma kokusu.
Bir daha hangi ana doÄŸurur bizi?
Ruhum...
Mısra çekiyorum, haberin olsun.
Çarşılarin en küçük meyhanesi bu
Saçları yüzümde kardeş, çocuksu.
Derimizin altında o olüm namussuzu...
Ve Ahmedin iÅŸi ilk rastgidiyor.
İlktir dost elinin hançersizliği...
Ağlıyor yeşil.
İlk modelleme çalışması için belki daha kolay bir figür seçmeliydim ama sonucu görünce değidi dedim.İşte size Noel babam.
Ben yaparken bu videodan yardım aldım.Size yol gösteriyor ama yaratıcılık kısmı size kalmış .Vallahi bence bizimkiler çok daha güzel oldular :)
Bu yıl yılbaşı kurabiyelerimizi yaptık bugün.
Şeker hamuru maceramız devam ediyor yani.
Eh başlamışken Noel Baba'nın en sevdiği tarçınlı zencefilli kurabiyelerden de yaptım :)
Tarif klasik kurabiye tarifim
200 gr tereyağ(oda sıcaklığında isterseniz yarı yarıya margarinde kullanabilirsiniz ama ben tereyağ derim)
200 gr pudra ÅŸekeri(iki kere elenmiÅŸ ince )
1 yumurta (oda sıcaklığında)
400 gr un(2 kere eleyin)
1 paket vanilya
ek olarak 1 tatlı kaşığı toz tarçın
1 tatlı kaşığı toz zencefil...
Önce tereyağ ve şekeri karıştırıp katı bir krema haline getirin.Yumurtayı da ilave edin.Sonra da mikserin devrini en düşüğe alıp unu azar azar ilave edin.Vanilya,zencefil ve tarçını da ekleyin.En son elinizle de toparlayın ve buzdolabına koyun.Bir kaç saat bekledikten sonra , 1 cm kalınlığında açıp kalıplarla kesin,üzerlerini esmer şekere bulayın. 200 derece ısıtılmış fırında pembeleşene kadar(10-12 dk) pişirin.
Biraz soğuduktan sonra ızgara teline alın ...
Şeker hamuru maceramız devam ediyor yani.
Eh başlamışken Noel Baba'nın en sevdiği tarçınlı zencefilli kurabiyelerden de yaptım :)
Tarif klasik kurabiye tarifim
200 gr tereyağ(oda sıcaklığında isterseniz yarı yarıya margarinde kullanabilirsiniz ama ben tereyağ derim)
200 gr pudra ÅŸekeri(iki kere elenmiÅŸ ince )
1 yumurta (oda sıcaklığında)
400 gr un(2 kere eleyin)
1 paket vanilya
ek olarak 1 tatlı kaşığı toz tarçın
1 tatlı kaşığı toz zencefil...
Önce tereyağ ve şekeri karıştırıp katı bir krema haline getirin.Yumurtayı da ilave edin.Sonra da mikserin devrini en düşüğe alıp unu azar azar ilave edin.Vanilya,zencefil ve tarçını da ekleyin.En son elinizle de toparlayın ve buzdolabına koyun.Bir kaç saat bekledikten sonra , 1 cm kalınlığında açıp kalıplarla kesin,üzerlerini esmer şekere bulayın. 200 derece ısıtılmış fırında pembeleşene kadar(10-12 dk) pişirin.
Biraz soğuduktan sonra ızgara teline alın ...
Mutfakta önlüğünü takmış rengarenk hamurlarla oynuyor du aslında. Kurabiye yapmanın oyun hamurları ile oynamaktan farkı sonucun lezzetiydi:) Bilgisayardan o pek bildik kadın sesi yükseliyordu. Yüksek sesle eşlik ediyordu şarkıya o da .
"Gel eritir demirleri bu bende ki ateÅŸ"
Kapının zili... Hayret kimseyi beklemiyordu.
Kapıyı açtı... Dünya durdu... Kalp atışlarını duyuyordu o an sadece... Kalbinin atışını tüm dünya duyuyordu sanki. Karşısında duran bir çift kahverengi gözün gelmesin, böyle sırtında yeşil parkası omzunda sadece içinde" Aysel git başımdan" olan Attila ilhan kitabıyla tam şimdiki gibi gelmesini ömrünce beklemişti.Ve şimdi o gelmişti... Artık her şey" tamam". dı... "Beni içeriye almayacak mısın" dedi Adam. içindeki tüm boşluklara alınacağını bilerek .
Içerdeki ses yeni bir şarkıya başladı:
"Hiç ummazdım sonbaharda hediye gibi geldin Hoşgeldin "
"Gel eritir demirleri bu bende ki ateÅŸ"
Kapının zili... Hayret kimseyi beklemiyordu.
Kapıyı açtı... Dünya durdu... Kalp atışlarını duyuyordu o an sadece... Kalbinin atışını tüm dünya duyuyordu sanki. Karşısında duran bir çift kahverengi gözün gelmesin, böyle sırtında yeşil parkası omzunda sadece içinde" Aysel git başımdan" olan Attila ilhan kitabıyla tam şimdiki gibi gelmesini ömrünce beklemişti.Ve şimdi o gelmişti... Artık her şey" tamam". dı... "Beni içeriye almayacak mısın" dedi Adam. içindeki tüm boşluklara alınacağını bilerek .
Içerdeki ses yeni bir şarkıya başladı:
"Hiç ummazdım sonbaharda hediye gibi geldin Hoşgeldin "
LİSTEMİSTE benim en sevdiğim web sitelerinden biri.Çok hoş şeyler öğrenmenin yanında ciddi referanslarda yaratabiliyor insana.Bakın bu liste de Türkiyenin en lezzetli 10 balığıu üzerine.
Ellerine sağlık yapanların.
Ellerine sağlık yapanların.
10
Sarpa
Sarpa ege bölgesinde en çok bulunan balıklardan biridir, ülkemizde mevsim çipurası olarak da biliniyor.. çok çevik ve atak bir balıktır en ufak sezide korkar ve kaçarlar, avcılığı da oldukça zevklidir ve çok kolaydır. Genellikle kıyılarda ve kayalık bölgelerde barınırlar kesinlikle kumluk bölgelerde gezmezler, kıyıdan en fazla 50-100 metre kadar açığa giderler ve hep aynı bölgede yaşarlar, kayalık bölgelerde yosun yiyerek beslenirler bu yüzden kumluk bölgelere yolları hiç düşmez, egede kefal yakalayanlar sarpayı iyi bilir sürekli ara sıra oltalarına denk gelenler olur. Boyları ufak olduğuna bakmayın o kadar mücadelecidir ki 20cm uzunluğunda bir sarpayı kıyıya çekerken sanki 800 gramlık bir çipura çekiyormuşsunuz gibi olur. Oltadan kurtulmak için elinden geleni yaparlar özellikle yakalandıklarında en dibe inerler ve kayalıkların altına girmeye çalışırlar. Sarpalar denizde her zaman sürü halinde gezerler ve oltayı attığınızda da yine sürü halinde gelirler bu kural hiç değişmez. Büyüklüklerine gelince benim şuana kadar yakaladığım en büyük sarpa 35-40 cm uzunluğunda, ağırlığı ise 800 grama yakındı..
9
Çupra
Klimatik yapıdan çipura balığına tüm Akdeniz’de rastlanmakla birlikte doÄŸu ve güney doÄŸu Akdeniz ülkelerinde, Kanarya Adaları’nda, Ä°ngiltere kıyılarında, Verde Burnu’nda ve nadir olarak Karadeniz kıyılarında rastlanır. Genellikle tropikal, subtropikal ve ılıman kuÅŸaklarda yayılım gösteren çipura deniz fenogramlarının bulunduÄŸu kumlu–çamurlu ve çamurlu ortamlarda yaÅŸamını sürdürür. Bunun yanı sıra nehir ağızlarına ve lagüner bölgelere de girer. Ãœlkemizde daha çok güney sahilleri ve Ege kıyılarında yayılım gösterir. 30-50 gram olanları ince lidaki , 100 gram olanları lidak i, 100-180 gram olanları kaba lidaki , 200 gram ve üzeri ağırlıkta olanları da çipura olarak adlandırılır.
8
Levrek
Vücudu fusiform ÅŸeklinde ve derisi iri pullarla örtülü, sırtı kurÅŸuni, karnı gümüşi renktedir. Küçük siyah benekli olduÄŸundan alabalığı andırır. Genç levreklerin sırtları siyah benekli, erginlerin sırtları ise beneksiz veya koyu renktedir. Dillerinin üzerinde diloit diÅŸleri vardır. Boyları 40-100 cm arasında deÄŸiÅŸir. Genellikle ağırlıkları 8–10 kg’dır.15 kg’a kadar çıktığı görülmüştür. Türkiye kıyılarında Karadeniz, Marmara ve Akdeniz’de bulunur. Her mevsimde, genellikle de mayıs ortalarından kasım sonuna kadar avlanır. Sonbahar ayları sırasında ırmak ağızlarında üremeye baÅŸladıklarında sürüler halinde toplanırlar. Karadeniz de kış aylarında dere ağızlarına Akdeniz de Nisan-Mayıs ayları arasında ürerler.
7
Ä°skorpit
YaÅŸamı aynı aileden olan Lipsos’ un aynıdır. Farkları Ä°skorpit’ in Lipsos’ a göre daha küçük olması (ortalama 20 – 30 cm.) ve renginin koyuluÄŸudur. Eti oldukça lezzetlidir ancak dikenleri çok zehirli olduÄŸundan yakalandığında dikkat edilmelidir. Dikenleri vücuda deÄŸdiÄŸinde, deride kızarıklık ve ÅŸiÅŸlik meydana getiren bir balık türüdür. Zehir etkisini birkaç gün sürdürmektedir. Tedavi için amonyak kullanılabilir. Ayrıca halk arasında bu balığa “çarpan” denmektedir. Kıyıdan yem ile tutulabilen, izmarit avcılarının bol bol karşılaÅŸtığı bir balık türüdür. Genelde kumluk yerlerde tutulur. Daha önce söylendiÄŸi gibi tehlikelidir, özellikle acemi balıkçılar için daha tehlikelidir;
6
Sinarit
Sinarit Akdeniz’de yaygındır, ama Karadeniz ve Britanya Adalarından Mauretania’ ya , bazen Senegal ve Kanarya Adalarına kadar DoÄŸu Atlas Okyanusu’nda da görülür. 200 m ye kadar kumlu veya taÅŸlı derinliklerde yaÅŸar, ve diÄŸer balıklardan, yumuÅŸakçalardan ve kafadan bacaklılardan beslenen etkin bir yırtıcıdır. YetiÅŸkin sinarit bir metreden fazla boya ve 20 kg ağırlığa eriÅŸebilir. Genç sinaritlerin mavi yüzgeçlerle birlikte kahverengi-mavi olmak üzere gri-mavi olan yetiÅŸkinlerden daha farklı bir yüzeyi vardır.
5
Hamsi
Aralık-Ocak döneminde Karadeniz’in hamsisi güzel oluyor. Marmara hamsisi daha büyük ama daha az lezzetli. Ä°stanbul Su Ãœrünleri Hali Müdürü Hakan Farımaz ızgarasını da tavsiye edebileceÄŸini söylüyor. Ortalama boyu 12 santimetre. Ancak 20 santimetreye kadar olanlarına rastlanıyor. Olta avı yapılmamasına raÄŸmen, BoÄŸaz’da ince çapari takımına atladıkları oluyor. Ama iÄŸnenin mutlaka sinek olması gerekiyor.
4
Barbun
Derin su balığı olduÄŸu için Karadeniz gibi Ege ve Akdeniz’in de barbunyası lezzetli. Nisan-Mayıs ayları arası en uygun zamanları. Kumluk ve çamurlu diplerde yaşıyor. AÄŸ ve oltayla avlanıyor. AÄŸ kullanıldığında mutlaka güneÅŸ doÄŸmadan toplamak gerekiyor, aksi halde diÄŸer balıklara yem oluyor. Olta ile avlanacaksa yem olarak ya deniz kurdu, ya da deniz solucanı kullanılıyor.
3
Kalkan
Bir başka Karadeniz balığı olan kalkan için en uygun zaman Aralık-Şubat ayları. Kumluk, çamurluk ve midyelik alanlarda yaşıyor. Avcılığı dip ağları ve paraketay ile yapılıyor. Paraketa çok uzun binlerce iğnesi olan bir olta ve bununla kalkan avlamak zahmetli bir iş. Kalkan insanlar kadar köpekbalıkları ve yunusların da mönülerinin başında yer alıyor.
2
Lüfer
Lüferin AÄŸustos-Kasım ayları arasında yenmesi tavsiye ediliyor. En lezzetli lüfer Ä°stanbul BoÄŸazı’ndan çıkıyor. Küçükten büyüğe defne yaprağı, çinekop, kaba çinekop, sarı kanat, lüfer, kaba lüfer ve kofana adlarını alıyor. Ä°stanbul BoÄŸazı’nda Yeniköy Feneri, Çengelköy, Vaniköy, Ãœsküdar ve Kumkapı baÅŸlıca av yerleri. Balıkçılar kurnaz balığı avlamak için uzun olta, at-çek, kamış ve mavruka ya da çarpma kullanıyor.
1
Mercan
Lezzeti kadar pembe rengiyle görünümü de güzel olan bir balık. Temmuz-Haziran ayları arasındaki av yasağı döneminde yemek için ideal. Her yerden çıkıyor ama Ege mercanı daha bir meşhur. Bir tanesinin ağırlığı 15-20 kiloya kadar çıkabiliyor, fakat lezzet açısından yarım ile bir kilo arası olanları makbul. En verimli ayları nisan ve mayıs. Başlıca yemleri arasında kalamar, karides ve midye var.
Palamut sadece ben değil çevremdeki bir çok insanın da lezzeti ve uygun fiyatı nedeniyle son birkaç yıldır en favori lezzetleri arasında. Buğulaması,ızgarası,kızartması derken kendisi son zamanlarda kuş gribi nedeniyle tavuktan, kolestrolden dolayı kırmızı etten uzak durmak isteyen biz zorunlu otculların kurtarıcısı oldu.
Palamut avı AÄŸustos ayında baÅŸlar. Önce Karadeniz’den sürüler halinde vanoz ve çingene palamutu, Eylül’den itibaren de palamut gelmeye baÅŸlar. En lezzetli zamanı da Eylül başından Åžubat ortalarına kadar olan zamandır. Bu mevsimde çok yaÄŸlı olduÄŸundan tavası biraz ağır kaçar. Bu nedenle ızgarası ve fırını tavsiye edilir. Aynı mevsimde yahnisi de harika olur. DiÄŸer mevsimlerde tavası yapılabilir. Palamut siyah etli bir balık olduÄŸundan buÄŸulaması ve çorbası tavsiye edilmez.
Palamutun boyuna göre isimlendirilmesi aşağıdaki gibidir:
- 20 cm’ ye kadar........................ palamut vanozu
- 20-30 cm arası..........................çingene palamutu
- 31-40 cm arası..........................palamut
- 40-45 cm arası..........................kestane palamutu
- 45-50 cm arası .........................zindandelen
- 51-60 cm arası..........................torik
- 61-65 cm arası..........................sivri
- 65-70 cm arası..........................altıparmak
- 70 cm’ den büyük......................zindandelen
Torik ve toriğin büyük boyları palamuttan daha çok yağlıdır. Bu nedenle tuzlama ve lakerdası tercih edilir. (ntvmsnbc.com)
Ülkemizin gurur kaynağı değerli kardiyolog Mehmet Öz'ünde bildirdiği gibi haftada en az iki kez balık yeyin. Yedirin ...
Benden çok basit bir palamut tarifi. Pamutları dilimler halinde ayıklattıktan sonra Aliminyum folyayla kaplanmış fırın tepsisine yerleştirin. Aralarına dilimlenmiş patates, soğanları ve limon dilimlerini koyun. Üzerine 2 diş sarımsak, yarım çay bardağı zeytinyağı, bir limon suyu ve biberiyeden oluşmuş karışımı dökün ve fırına verin. Önceden ısıtılmış 220 derecelik fırında 20 dk pişirdikten sonra ızgara da 5 dk alt ve üstünü kızartın. Yemeden önce resimdekine benziyor. Afiyet olsun.
Palamut avı AÄŸustos ayında baÅŸlar. Önce Karadeniz’den sürüler halinde vanoz ve çingene palamutu, Eylül’den itibaren de palamut gelmeye baÅŸlar. En lezzetli zamanı da Eylül başından Åžubat ortalarına kadar olan zamandır. Bu mevsimde çok yaÄŸlı olduÄŸundan tavası biraz ağır kaçar. Bu nedenle ızgarası ve fırını tavsiye edilir. Aynı mevsimde yahnisi de harika olur. DiÄŸer mevsimlerde tavası yapılabilir. Palamut siyah etli bir balık olduÄŸundan buÄŸulaması ve çorbası tavsiye edilmez.
Palamutun boyuna göre isimlendirilmesi aşağıdaki gibidir:
- 20 cm’ ye kadar........................ palamut vanozu
- 20-30 cm arası..........................çingene palamutu
- 31-40 cm arası..........................palamut
- 40-45 cm arası..........................kestane palamutu
- 45-50 cm arası .........................zindandelen
- 51-60 cm arası..........................torik
- 61-65 cm arası..........................sivri
- 65-70 cm arası..........................altıparmak
- 70 cm’ den büyük......................zindandelen
Torik ve toriğin büyük boyları palamuttan daha çok yağlıdır. Bu nedenle tuzlama ve lakerdası tercih edilir. (ntvmsnbc.com)
Ülkemizin gurur kaynağı değerli kardiyolog Mehmet Öz'ünde bildirdiği gibi haftada en az iki kez balık yeyin. Yedirin ...
Benden çok basit bir palamut tarifi. Pamutları dilimler halinde ayıklattıktan sonra Aliminyum folyayla kaplanmış fırın tepsisine yerleştirin. Aralarına dilimlenmiş patates, soğanları ve limon dilimlerini koyun. Üzerine 2 diş sarımsak, yarım çay bardağı zeytinyağı, bir limon suyu ve biberiyeden oluşmuş karışımı dökün ve fırına verin. Önceden ısıtılmış 220 derecelik fırında 20 dk pişirdikten sonra ızgara da 5 dk alt ve üstünü kızartın. Yemeden önce resimdekine benziyor. Afiyet olsun.
YOUTUBE KANALIM
Hakkımda
- maikedi
- İzmirli... Atatürkçü.... Kafası hep karışık... Bunlargillerden... Anarşit... Akdenizli olmaktan gurur duyuyor .... Akdenizli olmak hayata karşı bir duruştur sanırım. Akdenizli olmak ; kanının deli akmasıdır, bağıra çağıra konuşmaktır, kalabalık aile sofralarıdır, kapı gıcırtısına oynamaktır, şarkılara ayakla ritm tutmaktır, zeytindir,zeytinyağıdır, teninin güneş yanığı rengini yıl boyu korumasıdır, güzel kızlardır, yakışıklı erkeklerdir, damak zevkidir, daha ötesi hayat zevkidir... Yani Akdenizli olmak bir ülkenin ötesinde bir iç denizin çevresinde yaşayan tüm insanların o deniz gibi rengarenk,kah huzurlu,kah deli dolu olmasıdır.Bir ülkeye değil bir denize kendini ait hissetmektir.
Popular Posts
-
Yıllardır alayım mı alsam mı diye düşünmekteydim ama bir türlü sıra gelmemişti Tefal Actifry almaya.Yakın arkadaşlarım iyi bilirler bir ürü...
-
Bir gün yazacağım sana Çizgisiz bir beyaz kağıda Ben seni çok sevdim Başka da bir diyeceğim yok ...
-
Başından dökülen suyun serinliği biraz kendine gelmesini sağlamıştı. Su damlalarının çıplak vücudundan süzülmesini izlerken gözleri halıda...
Devrim niteliğindeki DeFi Protokolü IPOR 22 Mart 2023'te Bitget'te listelenecek
Bitget, geleneksel finans oyuncuları için IPOR pratik çözümü ile DeFi ve TradFi arasındaki boşluğu dolduracak Victoria, Seyşeller, 20 Ma...