Öykü denemeleri 1-Mavi Oda


Başından dökülen suyun serinliği biraz kendine gelmesini sağlamıştı. Su damlalarının çıplak vücudundan süzülmesini izlerken gözleri halıdaki kan lekesine takıldı. ”Kahretsin bu halıyı çok severim bu leke de çıkmaz ki şimdi “ diye düşündü. ”Eve iş getirmemeyi öğrenmeliyim “diye bir espri de patlattı hatta. Yamuk bir gülüşle aralandı ağzı. O an farketti ağzına gelen tuzlu tadın gözlerinden akan yaşlar olduğunu.

Bu ilk olmasa da  hala için de alışmayan bir tarafı vardı insan öldürmeye. Birinin hayatına son vermek o bunu haketmiş olsa da zor işti. Ama haketmişti.Josephine'e sevgili kardeşine saygısızlıkta bulunmaya cüret etmişti o göbekli kel adam.Yani bay hiçkimse. Hiçkimseler ölebilirdi hem ne farkederdi ki. Josephine'ler için hiç kimseler ölmeliydi hatta.

Josephine...”Ah sevgili Josephine” derken ikiz kardeşinin duvarda bulunan eşsiz yağlı boya tablosuna baktı. Sonra da gözü kendi kısa ayağına kaydı.Hayat ne kadar acımasızdı.Daha anne karnında çizilmişti kaderleri. İkizdiler Josephine ve Jaqlyn. Ama Tanrı onları aynı anne karnında büyütürken birine güzellik ve yetenek diğerineyse biri öbüründen kısa iki bacak vermişti.Josephine kusursuz bacakları ile dünyanın en ünlü balerinlerinden olurken o herkesin acıyarak baktığı, bir ayağı diğerinden kısa zavallı kız kardeş olmuştu.

Ama kimse bilmiyordu ki asıl güçlü olan oydu. Josephine asla birini öldüremezdi. Ama o kızkardeşi için gözünü kırpmadan insan öldürüyordu. Hoş Josephine duysa eminim buna çok kızardı. Hatta gözünü bile kırpmadan onu polise verirdi. Ama o asla anlamayacak da olsa ona çok büyük bir iyilik ediyordu.

Mesela geçtiğimiz yıl kuğu gölünün başrolünü onun sayesinde almıştı. Kulaklarıyla duymuştu o hain yönetmen parçası rolü o kızıl saçlı cadıya verecekti. Bunu duyduğunda kızkardeşi ne kadar üzelecekti kimbilir.O rol için aylardır çalışıyordu.Şimdi bu kızıl saçlı ...pu gelip onun rolünü çalacaktı.Buna izin veremezdi.

Kadından kurtulması çok kolay olmştu. Şüphesiz Tanrı da bu büyük görevde kendisine yardım etmiş kadının üzerlerine gidip onun başına bir darbe ile öldürmeleri için arabacı Smith'in atlarını ufak bir ateş parçası ile ürkütmesi yetmişti.Can havli ile koşan hayvanlar kadıncağızın üstüne çıkmışlar ve onun hemen orada canını vermesine neden olmuşlardı.  ”Ne şanssızlık , zavallı kadın “

Hikayesi işte böyle başlamıştı.O günden sonra kardeşinin hayatını zorlaştıran onu üzen herkesi ortadan kaldırmayı kendine görev bilmişti. Çünkü borçluydu Josephine'e .Ona bu daireyi tutan kardeşiydi. Onun için güzelce dayayıp döşemişti .Onu çok seviyordu. Bazen onunla birlikte bu odaya geliyor ,ona taze çiçek getiriyor onun saçlarını tarıyordu. Jaclyn'in saçları onunkilerden daha güzeldi öyle söylüyordu Josephine. Ona kendi elbiselerinden getiriyor kardeşini giydirip onunla birlikte çay içmeye gidiyordu.Onunla birlikte Paris sokaklarında dolaşırken nasıl da gurur duyuyor kısa bacağının izin verdiği kadar dik yürüyordu ki kız kardeşi utanmasın.

Son kurbanı Mr Juaqim . Kardeşinin dansettiği tiyatronun sahibiydi. Hep baygın bakışlarının ardından bakar sarhoş ağzı ile sahneden inen Josephine'i öpmeye çalışırdı. Kardeşinin yüzünde oluşan iğrenme ile karışık öfke onu deli ediyordu. Dün akşam onu sarhoş kafa ile Josephine sandığı için bu küçük odaya gelmesi hiç zor olmamıştı. Tam üzerine abanmaya çalışırken saplamıştı yağlı vücuduna bıçağı.

Bir kez daha, bir kez daha , bir kez daha...Kardeşinin yüzünde ki o iğrenmeyi düşündükçe daha hınçla saplamıştı bıçağı. Adamın kanı kızıla boyamıştı o çok sevdiği güzelim halıyı. Offf ne kadar da ağırdı. Günlerdir sandığın altına kazdığı çukura onu taşırken üzerinde bir sandık dolusu toprağı örterken ter içinde kalmıştı.Bu banyo ona iyi gelmişti şüphesiz. Halıyı da bu suya basabilirdi. Kan lekesi çıkarmıydı ki ? Deneyecekti olmazsa halıyı da gömmek zorunda kalacaktı. Josephine 'e ne diyecekti....Şimdi bunların sırası değil dye düşündü ve banyodan çıktı. Dolabın içerisindeki kıyafetlerden birini seçti.Üzerine giydi. Dolabın üzerinde ki kırık aynada kendini seyretti -eh güzel sayılırdı- . Tiyatroya geç kalacaktı nerdeyse. Kapıya uzandı ve açtı . Dışarı çıktığında kısa bacağı sanki bir anda uzamış gibi yürüyüşü düzeldi içeriye çapkın bir bakış fırlattı “Görüşürüz Jaclyn” dedi “akşama oyuna gelirsin”

 Ne olduğunu anlamayan sarı kedi kapıya doğru esnedi yattığı yerden. Kapıyı kapattı .Kapının üzerinde yazan ismine bakıp arkasını döndü...

“Josephine La More “



SON :)






















































maikedi

İzmirli... Atatürkçü.... Kafası hep karışık... Bunlargillerden... Anarşit... Akdenizli olmaktan gurur duyuyor .... Akdenizli olmak hayata karşı bir duruştur sanırım. Akdenizli olmak ; kanının deli akmasıdır, bağıra çağıra konuşmaktır, kalabalık aile sofralarıdır, kapı gıcırtısına oynamaktır, şarkılara ayakla ritm tutmaktır, zeytindir,zeytinyağıdır, teninin güneş yanığı rengini yıl boyu korumasıdır, güzel kızlardır, yakışıklı erkeklerdir, damak zevkidir, daha ötesi hayat zevkidir... Yani Akdenizli olmak bir ülkenin ötesinde bir iç denizin çevresinde yaşayan tüm insanların o deniz gibi rengarenk,kah huzurlu,kah deli dolu olmasıdır.Bir ülkeye değil bir denize kendini ait hissetmektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Translate