Bu Blogda Ara
İşte, "bir sonraki dalgada Ece de kesin içerde" yorumları yapılmasına
neden olan ve dostlarının, meslektaşlarının haksızlığa uğradığını
düşünen bir gazetecinin kaleminden dökülen satırlar:
"METRİS'in önünde durdum / Hasretin yerlere vurdum / Ben dağlarda uçan
kuştum, uçan kuştum..." Vakit geldi, gürültü yapmanın zamanıdır.
Sokaklara alışmak gerekecek, artık belli oldu.
Belli oldu vicdan yok, utanmak yok, şirazesi patlamış bir hınçla
geliyorlar üzerimize. Son düşünce kırıntısını yok edinceye, hepimiz
boş gözlerle ve dilimiz dışarıda onların emirlerini bekler hale
gelinceye kadar...
Önümüze attıkları ekmek için tüm kalbimizle şükredinceye kadar...
Gözlerinin içine bakmaktan korkup boynumuzu bükerek durana kadar...
Onurumuz, gururumuz, haysiyetimiz, omurgamız iyice bükülene kadar.
Ãœzerimize gelecekler.
Vakit geldi, hazırlanın.
"Yok artık, o kadarını da yapamazlar" dediğiniz şeyleri yapacaklar.
Şakşakçılarını bile "Bu kadarı da fazla" dedirtecek şeyler olacak.
Belli oldu, bundan sonra iyi haber gelmez mahkeme kapılarından.
Vakit geldi. Şahlandılar. Yöneticilerin bile yönetmediği bir zamana girildi.
KÃœF GÄ°BÄ°, PAS GÄ°BÄ°...
Bir garip organizma ele geçiriyor şimdi ülkeyi. Küf gibi, pas gibi,
rutubet gibi, için için...
Dizginleri yöneticilerin elinde olmayan başka türlü bir şey bu.
Sinsiler, küf gibi, pas gibi, rutubet gibi sessizler.
Adlı adınca çıkmıyorlar ortaya yüzlerini göstermiyorlar.
Hayalet gibiler, etrafımız çoktan sarılmış. Kadrolarıyla, pusularıyla,
yosun tutmuş sabırlarıyla geliyorlar.
Allahın adını pis ağızlarında geveleyerek, gözyaşlarını geviş
getirerek geliyorlar.
"BAŞBAKAN BİLE DURDURAMAYACAK ONLARI" Vakit geldi, sıkı durun. En
büyük başkan Başbakan bile durduramayacak onları.
Çünkü yıllardır çevrelediler iktidar koltuğunu.
İktidar koltuğu hariç her yeri ele geçirdiler.
Tahta kurtları gibi ağır ağır...
O iktidar koltuklarında oturanlar biliyorlar: Koltukları havada
duruyor, onların omuzlarında.
Kıpırdasalar düşerler.
Delikanlılığın, kabadayılığın, bitirimliğin sınırı da buraya kadar işte.
Vakit geldi, neyiniz varsa koyun ortaya. Beklediniz deÄŸil mi bunca
zaman. Birileri, bir ÅŸeyler durdurur bu gidiÅŸi diye.
Öyle olmayacak. Anlamıyor musunuz, Ahmet'i alıyorlarsa, Nedim'i
götürüyorlarsa, denizin sonuna gelindi. Kara göründü hanımlar beyler,
kapkara, en kara, zifiri kara göründü.
Vakit geldi, nefesinizi uzun yola göre ayarlayın. Artık şaşırmayın,
dona kalmayın hayretten.
Bundan sonra neler neler olacak. Åžaka gibi olacak her ÅŸey her
seferinde ve her seferinde çok ciddi olacak hepsi.
İnsanı güldürecek kadar saçma sorular soracaklar ve güldüğünüzde
suratınıza yiyeceksiniz tokadı.
Tıpkı darbelerin küçük askerlerinin hep yaptığı gibi.
Her faşist her kahkahayı üstüne alınır çünkü.
Vakit geldi, toparlayın ağzınızı, ürkütmeyin faşist vakvakları Vakit
geldi. Eski hikâyeleri hatırlayacaksınız.
Babamın 12 Mart darbesinden sonra avukatlık yaptığı davalardan
biriymiş. Bir öğretmene sormuş gazeteci Fethiye'de: "Hocam turşu
yapmak mı zordur, darbe yapmak mı?" Öğretmen cevap vermiş: "Turşu
yapmak daha zordur. Çünkü turşu için vasıflı hıyar gerekir. Darbe için
birkaç vasıfsız hıyar yeterlidir." Öğretmen böyle bir espri yaptı diye
yıllarca hapis cezasıyla yargılanmış. Komik değil mi? Bu komikliklerin
hepsi işte bizim de başımıza gelecek, geliyor. İnsanın hiç de gülesi
gelmiyor.
Vakit geldi. Rakı bardaklarını kaldırıp içerideki arkadaşlarımız için
içeceğiz. Dışarıda olduğumuz her günü suçlulukla yaşayıp, güldüğümüz
her seferinde dudağımızı kırıp onları hatırlayacağız.
Telefon numaralarını çevirdiğimizde buz gibi bir kadın sesi
"Aradığınız numaraya şu an..." diyecek.
Artık arkadaşlarımıza ulaşamayacağız.
Çünkü vakit geldi.
Vakit geldi. Artık bağır bağır bağırmanın zamanı. Çünkü hava kurşun
gibi ağır. Yeter artık...
neden olan ve dostlarının, meslektaşlarının haksızlığa uğradığını
düşünen bir gazetecinin kaleminden dökülen satırlar:
"METRİS'in önünde durdum / Hasretin yerlere vurdum / Ben dağlarda uçan
kuştum, uçan kuştum..." Vakit geldi, gürültü yapmanın zamanıdır.
Sokaklara alışmak gerekecek, artık belli oldu.
Belli oldu vicdan yok, utanmak yok, şirazesi patlamış bir hınçla
geliyorlar üzerimize. Son düşünce kırıntısını yok edinceye, hepimiz
boş gözlerle ve dilimiz dışarıda onların emirlerini bekler hale
gelinceye kadar...
Önümüze attıkları ekmek için tüm kalbimizle şükredinceye kadar...
Gözlerinin içine bakmaktan korkup boynumuzu bükerek durana kadar...
Onurumuz, gururumuz, haysiyetimiz, omurgamız iyice bükülene kadar.
Ãœzerimize gelecekler.
Vakit geldi, hazırlanın.
"Yok artık, o kadarını da yapamazlar" dediğiniz şeyleri yapacaklar.
Şakşakçılarını bile "Bu kadarı da fazla" dedirtecek şeyler olacak.
Belli oldu, bundan sonra iyi haber gelmez mahkeme kapılarından.
Vakit geldi. Şahlandılar. Yöneticilerin bile yönetmediği bir zamana girildi.
KÃœF GÄ°BÄ°, PAS GÄ°BÄ°...
Bir garip organizma ele geçiriyor şimdi ülkeyi. Küf gibi, pas gibi,
rutubet gibi, için için...
Dizginleri yöneticilerin elinde olmayan başka türlü bir şey bu.
Sinsiler, küf gibi, pas gibi, rutubet gibi sessizler.
Adlı adınca çıkmıyorlar ortaya yüzlerini göstermiyorlar.
Hayalet gibiler, etrafımız çoktan sarılmış. Kadrolarıyla, pusularıyla,
yosun tutmuş sabırlarıyla geliyorlar.
Allahın adını pis ağızlarında geveleyerek, gözyaşlarını geviş
getirerek geliyorlar.
"BAŞBAKAN BİLE DURDURAMAYACAK ONLARI" Vakit geldi, sıkı durun. En
büyük başkan Başbakan bile durduramayacak onları.
Çünkü yıllardır çevrelediler iktidar koltuğunu.
İktidar koltuğu hariç her yeri ele geçirdiler.
Tahta kurtları gibi ağır ağır...
O iktidar koltuklarında oturanlar biliyorlar: Koltukları havada
duruyor, onların omuzlarında.
Kıpırdasalar düşerler.
Delikanlılığın, kabadayılığın, bitirimliğin sınırı da buraya kadar işte.
Vakit geldi, neyiniz varsa koyun ortaya. Beklediniz deÄŸil mi bunca
zaman. Birileri, bir ÅŸeyler durdurur bu gidiÅŸi diye.
Öyle olmayacak. Anlamıyor musunuz, Ahmet'i alıyorlarsa, Nedim'i
götürüyorlarsa, denizin sonuna gelindi. Kara göründü hanımlar beyler,
kapkara, en kara, zifiri kara göründü.
Vakit geldi, nefesinizi uzun yola göre ayarlayın. Artık şaşırmayın,
dona kalmayın hayretten.
Bundan sonra neler neler olacak. Åžaka gibi olacak her ÅŸey her
seferinde ve her seferinde çok ciddi olacak hepsi.
İnsanı güldürecek kadar saçma sorular soracaklar ve güldüğünüzde
suratınıza yiyeceksiniz tokadı.
Tıpkı darbelerin küçük askerlerinin hep yaptığı gibi.
Her faşist her kahkahayı üstüne alınır çünkü.
Vakit geldi, toparlayın ağzınızı, ürkütmeyin faşist vakvakları Vakit
geldi. Eski hikâyeleri hatırlayacaksınız.
Babamın 12 Mart darbesinden sonra avukatlık yaptığı davalardan
biriymiş. Bir öğretmene sormuş gazeteci Fethiye'de: "Hocam turşu
yapmak mı zordur, darbe yapmak mı?" Öğretmen cevap vermiş: "Turşu
yapmak daha zordur. Çünkü turşu için vasıflı hıyar gerekir. Darbe için
birkaç vasıfsız hıyar yeterlidir." Öğretmen böyle bir espri yaptı diye
yıllarca hapis cezasıyla yargılanmış. Komik değil mi? Bu komikliklerin
hepsi işte bizim de başımıza gelecek, geliyor. İnsanın hiç de gülesi
gelmiyor.
Vakit geldi. Rakı bardaklarını kaldırıp içerideki arkadaşlarımız için
içeceğiz. Dışarıda olduğumuz her günü suçlulukla yaşayıp, güldüğümüz
her seferinde dudağımızı kırıp onları hatırlayacağız.
Telefon numaralarını çevirdiğimizde buz gibi bir kadın sesi
"Aradığınız numaraya şu an..." diyecek.
Artık arkadaşlarımıza ulaşamayacağız.
Çünkü vakit geldi.
Vakit geldi. Artık bağır bağır bağırmanın zamanı. Çünkü hava kurşun
gibi ağır. Yeter artık...
posted from Bloggeroid
'' ben karagöz filan değilim. herkes birikmiş bizi seyrediyor. dağılın! kukla oynatmıyoruz burada. acı çekiyoruz. kapı kapı dolaşıp dileniyoruz. son kapıya geldik. insaf sahiplerine sesleniyoruz. ey insaf sahipleri! ben ve olric sizleri sarsmaya geldik. dünya tarihinde eşi görülmemiş bir duygululukla ve kendini beğenmişçesine ve kendinibeğenmişçesinesankibizdenöncebirşeysöylenmemişçesinegillerden olmaktan korkmadan kapınızı yumrukluyoruz. dilenciler krallığının en küstah soylusu olarak kişiliğimizi burnunuza dayıyoruz........ sizi ağlatmaya ve burnunuzdan getirmeye geldik. size dünyanın dörtten fazla bucağı olduğunu göstermeye geldik. bitmez tükenmez sızlanmalarımızla ananızı ağlatmaya niyetliyiz.''
"önce kelime vardı " diye basliyor yohannaya gore incil.kelimeden once de yalnizlik vardi.ve kelimeden sonra da var olmaya devam etti yalnizlik.kelimenin bittigi yerde basladi;kelime soylenemeden once basladi.kelimeler yalnizligi unutturdu ve yalnizlik kelimelerle birlikte yasadi insanın icinde.kelimeler yalnizligi anlatti ve yalnizligin icinde kayboldu.yalnız kelimeler aciyi dindirdi ve kelimeler insanin aklina geldikce,yalnizlik buyudu dayanilmaz oldu."
-sf 153-
"üniversitede en çok sevdiğim öğrenciler, yıllardır okulu bitiremeyenlerdi. yanlarından ayrılamazdım. onların başarısızlık masallarını büyük bir hayranlıkla dinlerdim. sonra onları öğrenci olarak bıraktım üniversitede: ben bitirdim. meyhane arkadaşlarını da meyhanede bıraktım; ülkü arkadaşlarını da ülküleriyle başbaşa. bir yerde durmasını bilemedim. hiçbir yere varamadım. en çok da, başarısızların yanında kalmayı becermek istedim. beşiktaş'taki koltuk meyhanesindeki reşit beyle geçirmek isterdim bütün yaşantımı. beni bir yerde barındırmadılar." (s. 664)
- herkes geçer diyor. geçer mi olric ? herkes ne bilir acımı. herkes ne bilsin acımızı. yaşar gibi yapmaktan, özlemez gibi yapmaktan iyiymiş gibi yapmaktan.. nefes alıp onu içimde tutmaktan ve o nefeste boğulmaktan sıkıldım. ki nefessizlikten değil, nefesten boğulmaktır marifetimiz olric.
- evet efendimiz.
- bana katıldığını bilmek güzel. arada ses verme...n güzel. içimin.. sesi de olmasa ölürüm yalnızlıktan..
"tutturmuşlar biz ayrıldık diyorlar !..öyle mi olric ?..ayrıldık mı biz..? bu insanlar gerçekten deli olric ; senin içimde saklandığını hala göremediler...! "
"- gözden ırak, gönülden de ırak olur mu efendim?
- hayır olric... yüreğinde bi yer açıp oraya oturttuğun her kimse, seninle birlikte gider her yere.
- ben kötü biri miyim efendim? yüreğimde giden onca insanın yüreğinde bir yerim olduğuna neden inanmakta zorlanıyorum?
- onlar gerçekten gittiği içindir olric..."
"hiçbir gerçek yaşantım olmasaydı daha kolay geçirebilirdim zamanı yaşamak diye bir gerçek olduğunu bilmezdim oysa sen bana ilk gerçek yaşantıyı tanıtmakla yaşamadığım bütün hayallerimin gerçekleşebileceği saplantısına kapılmama sebep oldun(...)" (519)
"önce kelime vardı " diye basliyor yohannaya gore incil.kelimeden once de yalnizlik vardi.ve kelimeden sonra da var olmaya devam etti yalnizlik.kelimenin bittigi yerde basladi;kelime soylenemeden once basladi.kelimeler yalnizligi unutturdu ve yalnizlik kelimelerle birlikte yasadi insanın icinde.kelimeler yalnizligi anlatti ve yalnizligin icinde kayboldu.yalnız kelimeler aciyi dindirdi ve kelimeler insanin aklina geldikce,yalnizlik buyudu dayanilmaz oldu."
-sf 153-
"üniversitede en çok sevdiğim öğrenciler, yıllardır okulu bitiremeyenlerdi. yanlarından ayrılamazdım. onların başarısızlık masallarını büyük bir hayranlıkla dinlerdim. sonra onları öğrenci olarak bıraktım üniversitede: ben bitirdim. meyhane arkadaşlarını da meyhanede bıraktım; ülkü arkadaşlarını da ülküleriyle başbaşa. bir yerde durmasını bilemedim. hiçbir yere varamadım. en çok da, başarısızların yanında kalmayı becermek istedim. beşiktaş'taki koltuk meyhanesindeki reşit beyle geçirmek isterdim bütün yaşantımı. beni bir yerde barındırmadılar." (s. 664)
- herkes geçer diyor. geçer mi olric ? herkes ne bilir acımı. herkes ne bilsin acımızı. yaşar gibi yapmaktan, özlemez gibi yapmaktan iyiymiş gibi yapmaktan.. nefes alıp onu içimde tutmaktan ve o nefeste boğulmaktan sıkıldım. ki nefessizlikten değil, nefesten boğulmaktır marifetimiz olric.
- evet efendimiz.
- bana katıldığını bilmek güzel. arada ses verme...n güzel. içimin.. sesi de olmasa ölürüm yalnızlıktan..
"tutturmuşlar biz ayrıldık diyorlar !..öyle mi olric ?..ayrıldık mı biz..? bu insanlar gerçekten deli olric ; senin içimde saklandığını hala göremediler...! "
"- gözden ırak, gönülden de ırak olur mu efendim?
- hayır olric... yüreğinde bi yer açıp oraya oturttuğun her kimse, seninle birlikte gider her yere.
- ben kötü biri miyim efendim? yüreğimde giden onca insanın yüreğinde bir yerim olduğuna neden inanmakta zorlanıyorum?
- onlar gerçekten gittiği içindir olric..."
"hiçbir gerçek yaşantım olmasaydı daha kolay geçirebilirdim zamanı yaşamak diye bir gerçek olduğunu bilmezdim oysa sen bana ilk gerçek yaşantıyı tanıtmakla yaşamadığım bütün hayallerimin gerçekleşebileceği saplantısına kapılmama sebep oldun(...)" (519)
Feridun Düzagac - Yenikoy [ Yuxexes ] faCRYsis
Çok uzun gemiler geçiyor boğazdan
Boğazımda düğümlenir adın
Birazdan güneş batar
Martıların doymak bilmez cığlıkları
İçimde durmak bilmeyen açlık: sen cığlıkları
Kısa sürüyor günler sensiz.
Tepede yeÅŸil koruluk; korunuyor insandan
Uzaktan bakınca sanki yaşamak güzel
İçime sorsam içime sorsam, soramam
Yeniköyde evim
Eski köye yeni adet,
Bir sevgilim var benim;
Düşlerimden ibaret
Feridun Düzağaç
Cevabı ömür süren bir soru bıraktım sana
Mendili kan kokan sevgili arkadaşım
Usta bakışların keşfettiği rahatlıkla arkama yaslandım
elimde şah mat yüzüğümde tek taş siyanür
adınla bulanan bir aşkın, bir maceranın
macerasında
yolun sonunu söylüyordu
günahkâr iki melek olan sağdıçlarım
Al birkaç bulutlu sözcük
atlasını sırtında taşıyan çalınmış bir zaman
mekik, taflan, kar kesatı bir iklim
aşk mı, macera mı dersin bu uzun seferberlik
bu ilişkinin topografyasını
mezhepler tarihinden bulup çıkardım
adanan boynunda o gümüş zincir
bilmiyorsun arması sallanıyor ucunda
işte yazgının kara zırhlısı!
Kork! kutsal kitaplardaki kadar kork!
Çünkü hiçtir bütün duygular
Korkunun verimi yanında
Benim ruhum nehirler kadar derin!
Kızıl kısraklar gibi üstümden geçeceksin!
Arı bir sessizlik duruyor
şiddetimizin armaları arasındaki uzaklıkta
gövdenin demir çekirdeği
kalkan teninin altında
sana okunaksız bana saydam giz
içindeki uğultunun izini sürüyorum
bir açıklığa taşıyorum ele vermez yerlerini
harabeler diriliyor
heykeller tamamlanıyor
kendi kehanetinden büyülenmiş gözlerimin önünde
başka çağlara gidip geliyoruz
aşk tanrısı için
seviÅŸtiÄŸimiz ve uyuduÄŸumuz sahillerde
aşkın kaplan ve yılan düğümüyle
Öpüyorum seni boynundaki yaradan
iniyorum kaynağına
aydınlanmamış yanların ışığa çıkıyor
dokunuşlarımın parıltısında
düğümlü mendilin, gümüş zincirin
sımsıkı mühürlendiğin bütün kilitler
çözülüyor avuçlarımda
Tılsım tamamlanıyor
ortaçağ kentlerinden geçiyoruz dönüşte
indiğim kaynakların mezhep değiştiriyor
zamanın ve uzamın kilitlendiği kara kutuda benim kelimelerim
tılsım tamamlanıyor
dudaklarımdan sızan erkek sütünün kara büyüsüyle
sevgilim oluyorsun
uyuyor ve yıkanıyoruz ay ışığında
bakıyorum güneş iniyor yüzünün alacakaranlığına
Adın yoktu tanıştığımızda
eksiğini de duymadık
bazen bir rüzgârı, bazen birkaç zeytini
adının yerine kullandık
Adın yoktu tanıştığımızda
sonra da olmadı
çünkü başka biri oldun zamanla
Şimdi adın var
şimdi ruhumun sislere sarılı derinlikleri
yükseliyor ve tehdit ediyor
kıstırılmış varlığımın bütün cephelerini
yüzümün pususunda geziyor
sularda bilenmiş bıçaklar
uyandırılmış acılarım, bulanmış sarnıcım
etimle ruhum arasında çelişen ilke
geri döndü bana
kendi ellerimle kurduğum kara büyüden
içimdeki tarih bitti
siliyorum bir aşkı var eden her ayrıntıdaki parmak izlerini
ve şimdi adın var
ve ÅŸimdi
ikimizin vaktinde
intikam saati geldi
Omayra, bu adı verdim sana
ve mevsimleri bütün anlamlarıyla
iki çakılına bir deniz vereyim
hayallerine mavi buÄŸday
dokuz yaşamın olsun tek tek öldüreyim
esmer ve çırılçıplak bir gecede
bütün düşmanların gelecek
koynumdaki cenazene
Seni saran efsane çürüyüp toprağa karışırken
kucağımda başın
gümüş bir tarakla tarayacağım saçlarını
kendi enkazımın üstünde
kurtlar, çakallar gibi uluyarak ağlayacağım acıdan
öldürerek yaşatacağım seni kendimde
Ocağın parıltısıyla aydınlanan yüzün
gücünden habersiz sakin gülüşün
kamçılıyor içimdeki bütün köleleri
ben ki hileli bir oyun,
birkaç kırık zar
ve kara muskalı tılsımlarla
almışken seni kaderinden, kıyasıya bağlamışken kendime
asıl sen tutsak etmişsin beni
dünyaya kapalı kapıların ardındaki
içi boş sessizliğine
sığlığın, sevgisizliğin
o sonsuz kendiliÄŸindenliÄŸin
dünyanın sana değmeyen yerleri
nasıl da çekici yapıyor seni
o kadar bağlandım ki
tutkusuz bedenine
ya öldüreceğim seni
ya tunç çağından heykeller indireceğim dökümüne
Sayıklayan bir ağaç gibiyim Omayra
uÄŸultusu geliyor ta derinden
gövdemin geçtiği masalların
içimdeki deprem ayakta tutuyor beni
geri dönüp vuruyor çalınmış zaman
bak sana korkaklığımı veriyorum
var olmanın bütün varoşlarından
ben yenildim, işte silahlarım
tılsım tamamlandı
sonuna geldim çizgilerini sildiğim
bir büyük haritanın
aşkım ölümün sınırında Omayra
olduğun yerde kal kımıldama!
Mendili kan kokan sevgili arkadaşım
Usta bakışların keşfettiği rahatlıkla arkama yaslandım
elimde şah mat yüzüğümde tek taş siyanür
adınla bulanan bir aşkın, bir maceranın
macerasında
yolun sonunu söylüyordu
günahkâr iki melek olan sağdıçlarım
Al birkaç bulutlu sözcük
atlasını sırtında taşıyan çalınmış bir zaman
mekik, taflan, kar kesatı bir iklim
aşk mı, macera mı dersin bu uzun seferberlik
bu ilişkinin topografyasını
mezhepler tarihinden bulup çıkardım
adanan boynunda o gümüş zincir
bilmiyorsun arması sallanıyor ucunda
işte yazgının kara zırhlısı!
Kork! kutsal kitaplardaki kadar kork!
Çünkü hiçtir bütün duygular
Korkunun verimi yanında
Benim ruhum nehirler kadar derin!
Kızıl kısraklar gibi üstümden geçeceksin!
Arı bir sessizlik duruyor
şiddetimizin armaları arasındaki uzaklıkta
gövdenin demir çekirdeği
kalkan teninin altında
sana okunaksız bana saydam giz
içindeki uğultunun izini sürüyorum
bir açıklığa taşıyorum ele vermez yerlerini
harabeler diriliyor
heykeller tamamlanıyor
kendi kehanetinden büyülenmiş gözlerimin önünde
başka çağlara gidip geliyoruz
aşk tanrısı için
seviÅŸtiÄŸimiz ve uyuduÄŸumuz sahillerde
aşkın kaplan ve yılan düğümüyle
Öpüyorum seni boynundaki yaradan
iniyorum kaynağına
aydınlanmamış yanların ışığa çıkıyor
dokunuşlarımın parıltısında
düğümlü mendilin, gümüş zincirin
sımsıkı mühürlendiğin bütün kilitler
çözülüyor avuçlarımda
Tılsım tamamlanıyor
ortaçağ kentlerinden geçiyoruz dönüşte
indiğim kaynakların mezhep değiştiriyor
zamanın ve uzamın kilitlendiği kara kutuda benim kelimelerim
tılsım tamamlanıyor
dudaklarımdan sızan erkek sütünün kara büyüsüyle
sevgilim oluyorsun
uyuyor ve yıkanıyoruz ay ışığında
bakıyorum güneş iniyor yüzünün alacakaranlığına
Adın yoktu tanıştığımızda
eksiğini de duymadık
bazen bir rüzgârı, bazen birkaç zeytini
adının yerine kullandık
Adın yoktu tanıştığımızda
sonra da olmadı
çünkü başka biri oldun zamanla
Şimdi adın var
şimdi ruhumun sislere sarılı derinlikleri
yükseliyor ve tehdit ediyor
kıstırılmış varlığımın bütün cephelerini
yüzümün pususunda geziyor
sularda bilenmiş bıçaklar
uyandırılmış acılarım, bulanmış sarnıcım
etimle ruhum arasında çelişen ilke
geri döndü bana
kendi ellerimle kurduğum kara büyüden
içimdeki tarih bitti
siliyorum bir aşkı var eden her ayrıntıdaki parmak izlerini
ve şimdi adın var
ve ÅŸimdi
ikimizin vaktinde
intikam saati geldi
Omayra, bu adı verdim sana
ve mevsimleri bütün anlamlarıyla
iki çakılına bir deniz vereyim
hayallerine mavi buÄŸday
dokuz yaşamın olsun tek tek öldüreyim
esmer ve çırılçıplak bir gecede
bütün düşmanların gelecek
koynumdaki cenazene
Seni saran efsane çürüyüp toprağa karışırken
kucağımda başın
gümüş bir tarakla tarayacağım saçlarını
kendi enkazımın üstünde
kurtlar, çakallar gibi uluyarak ağlayacağım acıdan
öldürerek yaşatacağım seni kendimde
Ocağın parıltısıyla aydınlanan yüzün
gücünden habersiz sakin gülüşün
kamçılıyor içimdeki bütün köleleri
ben ki hileli bir oyun,
birkaç kırık zar
ve kara muskalı tılsımlarla
almışken seni kaderinden, kıyasıya bağlamışken kendime
asıl sen tutsak etmişsin beni
dünyaya kapalı kapıların ardındaki
içi boş sessizliğine
sığlığın, sevgisizliğin
o sonsuz kendiliÄŸindenliÄŸin
dünyanın sana değmeyen yerleri
nasıl da çekici yapıyor seni
o kadar bağlandım ki
tutkusuz bedenine
ya öldüreceğim seni
ya tunç çağından heykeller indireceğim dökümüne
Sayıklayan bir ağaç gibiyim Omayra
uÄŸultusu geliyor ta derinden
gövdemin geçtiği masalların
içimdeki deprem ayakta tutuyor beni
geri dönüp vuruyor çalınmış zaman
bak sana korkaklığımı veriyorum
var olmanın bütün varoşlarından
ben yenildim, işte silahlarım
tılsım tamamlandı
sonuna geldim çizgilerini sildiğim
bir büyük haritanın
aşkım ölümün sınırında Omayra
olduğun yerde kal kımıldama!
Sus, kimseler duymasın.
Duymasın ölürüm ha.
Aydım yarı gecede
YeÅŸil bir yaÄŸmur sonra...
Yağıyor yeşil.
En uzak, o adsız ve kimselersiz,
O yitik yıldızda duyuyor musun?
Bir stradivarius inler kendi kendine,
Yayı, reçinesi, köprüsü yeşil.
Önce bendim diyor ve sonra benim...
Ölümsüz, güzel ve çetin.
Ezgisidir dolaşan bütün evreni,
Bilinen, bilinmeyen ıssızlıkları.
Canımı, tüylerimi sarmada şimdi
Kendi rüzgarıyla vurgun...
Sarıyor yeşil.
Rüya, bütün çektigimiz.
Rüya kahrım, rüya zindan.
Nasıl da yılları buldu,
Bir mısra boyu maceram...
Bilmezler nasıl aradık birbirimizi,
Bilmezler nasıl sevdik,
Ä°ki yitik hasret,
İki parça can.
Çatladı yüreği çakmaktaşının,
Ağıyor gök kuşaklarının serinliğinde
Çağlardır boğulmuş bir su...
Ağıyor yeşil.
Yivlerinde yeşil güller fışkırmış,
Susmuş bütün namlular...
SusmuÅŸ daÄŸ,
SusmuÅŸ deniz.
Dünya mışıl-mışıl,
Uykular derin,
Yılan su getirir yavru serçeye,
Kısır kadin, maviş bir kız doğurmuş,
Memeleri bereketli ve serin...
Sağıyor yeşil.
Aydım yarı gecede,
Neron, çocuk kitaplarında çirkin bir surat,
Ve Sezarsa, bir ad, yıkıntılarda.
Ama hançer taşı sanki
Koca Kartaca!
Hani, kibrit suyu vermişlerdi üstüne
Bak nasıl alıyor, yigit,
Binlerce yıl da sonra
Alıyor yesil.
Vurur dağın doruğundan
Atmacamın çalkara,
Yalın gölgesi.
KuÅŸ vurmaz, tavÅŸan almaz,
Ama aç, azgın
Köpek balıklarıydı parçaladığı
Bak, Tiber saygılı, suskun.
Bak nilüfer dizisi zinciri.
Bunlar bukağısı, kolbağlarıdır,
Cihanın ilk umudu, ilk sevgilisi,
Ve ilk gerillası Spartakus'un.
Susuyor yeÅŸil.
Sus, kimseler duymasın,
Duymasın, ölürüm ha.
Aymışam yarı gece,
Seni bulmuÅŸam sonra.
Seni, kaburgamın altın parçası.
Seni, diÅŸlerinde elma kokusu.
Bir daha hangi ana doÄŸurur bizi?
Ruhum...
Mısra çekiyorum, haberin olsun.
Çarşılarin en küçük meyhanesi bu,
Saçları yüzümde kardeş, çocuksu.
Derimizin altında o olüm namussuzu...
Ve Ahmedin iÅŸi ilk rasgidiyor.
İlktir dost elinin hançersizliği...
Ağlıyor yeşil.
Ahmed ARÄ°F
NOT:Ancak böye anlatılabilir işte ...En fazla bu....
Sen kaburgamın altın parçaso...
Gözlerine bakar ağlar
Bu son şarkı
Son umut
Gitme hep burada kal
Bizimle kal bu kıyıda
Her yanına dokundum bakışının
Her yerini tanıdım göklerinin
Gün boyu sende uçtum
Dinlendim dallarında
Atlılar gibi yoruldum yanında
Uyudum
Ölür kıyı ölür yazlar
Alır götürür karakış
Her bahar her umuda zorunlu mu
Neden yolcusun bu kadar
Gideceksen
Al götür umudumu
Al götür sonuna kadar
Afşar TİMUÇİN
Ama ben çok...
Çünkü ben çok....
Aşığım sana....
Hala....
Bu bir kılıçbalığının öyküsü
Yazılmasa da olurdu
Ama bizi yeni sulara götürecek akıntı durdu
Uskumrunun arkasından gidiyorduk
Sürünün içinde ben de vardım
Sırtımda bir zıpkın yarası
Mutlu olmasına mutluydum
Nedense gitmiyordu kulağımdan
Bir türlü o "ağ var" sesleri
Denizkızı girmiş düşünceme
Ben iflah olmam
Dalyanları birbirine katmak orkinosların harcı
Dolanınca ağa çok geçmeden küserim
Bir çocuk bile çeker sandala beni
Bu kadar ağır olmasam
Beni böyle koşturan yaşama sevinci
Kanal boyunca bir o yana bir bu yana
Siz yok musunuz siz derya kuzuları
Kestim kılıcımla karanlığını dibin
Yakamoz içinde bıraktım suları
Ah ayaz gecelerde olur ne olursa
Sırtımda bir zıpkın yarası
Alın beni mor kuşaklı bir takaya götürün
İri gözlerimde keder
Kılıcımda hüzün
Satın beni satın beni
Rakı için
Halim Åžefik
Babama ve Ruhi Su'ya saygıyla
Not:Sana bu şiirin iki dizesini gönderdiğim de gerisini tamamlayacağını bilmek ve en son dizeyi söylerken içinden dökülen ah'ı duymak....Bunun için bile içilir be :)
Yazılmasa da olurdu
Ama bizi yeni sulara götürecek akıntı durdu
Uskumrunun arkasından gidiyorduk
Sürünün içinde ben de vardım
Sırtımda bir zıpkın yarası
Mutlu olmasına mutluydum
Nedense gitmiyordu kulağımdan
Bir türlü o "ağ var" sesleri
Denizkızı girmiş düşünceme
Ben iflah olmam
Dalyanları birbirine katmak orkinosların harcı
Dolanınca ağa çok geçmeden küserim
Bir çocuk bile çeker sandala beni
Bu kadar ağır olmasam
Beni böyle koşturan yaşama sevinci
Kanal boyunca bir o yana bir bu yana
Siz yok musunuz siz derya kuzuları
Kestim kılıcımla karanlığını dibin
Yakamoz içinde bıraktım suları
Ah ayaz gecelerde olur ne olursa
Sırtımda bir zıpkın yarası
Alın beni mor kuşaklı bir takaya götürün
İri gözlerimde keder
Kılıcımda hüzün
Satın beni satın beni
Rakı için
Halim Åžefik
Babama ve Ruhi Su'ya saygıyla
Not:Sana bu şiirin iki dizesini gönderdiğim de gerisini tamamlayacağını bilmek ve en son dizeyi söylerken içinden dökülen ah'ı duymak....Bunun için bile içilir be :)
livaneli-özcan deniz
kendimden kaçak
yarim keskin bıçak
nerde bende o yürek?????
yardan cayacak????
hep köşe bucak
tüm vazgeçişlere inat....
vazgeçilemeyenlere....
her gece uyku diye yattığım sensin....
sorma...yangınlardayım zaman zaman ...
sorma...utanırım
sorma söyleyemem...
sorma...utanırım
sorma söyleyemem...
beklenen şarkı
seven ne yapmaz?
arım balım peteğim...
sene de bir gün
Bu gece tüm iplerimi koparmama 5 var.Yarın bu evden çıktığım da köklerim bağlarım kalmayacak."Şair tüm şehirlerin sürgünü/kendi yüreğinde yatandır" demiştim yıllar önce.Şimdi başlı başına sürgünüm...Heryerde misafirim...Kim tutabilir ki beni...Kim.bağlayabilir tekrar bir yere...
posted from Bloggeroid
aslına bakarsan sevgili
ne kadar sevsem de boÅŸ
sensiz de yaÅŸayabiliyorum bak...
sensiz de gülüyorum arkadaşlarımın espirilerine,
sensiz de içebiliyorum rakıyı sadece peynirle,
sensiz de kahvaltı edebiliyorum pazar sabahları bahçede
sensiz de fotoğraflarını çekiyorum saklamaya değer bulduklarımın
sensiz de yaşıyorum anlayacağın
ama seninle olduÄŸu gibi olmuyor be...
ben seninle yaÅŸamak istiyorum
işte bu bütün mesele ...
ne kadar sevsem de boÅŸ
sensiz de yaÅŸayabiliyorum bak...
sensiz de gülüyorum arkadaşlarımın espirilerine,
sensiz de içebiliyorum rakıyı sadece peynirle,
sensiz de kahvaltı edebiliyorum pazar sabahları bahçede
sensiz de fotoğraflarını çekiyorum saklamaya değer bulduklarımın
sensiz de yaşıyorum anlayacağın
ama seninle olduÄŸu gibi olmuyor be...
ben seninle yaÅŸamak istiyorum
işte bu bütün mesele ...
Başı sonu belirsiz şiirler yazıyorum şu ara...
Ne kadar uzağım aslında sana
bazen ne kadar yakın...
Bir meçhule gider gibi veda ediyorum bu şehre
biliyorum ki bana açık değil kapıların.
Ah sevgilim...
ben hiç senin kuytularında sabahlamadım...
Ne kadar uzağım aslında sana
bazen ne kadar yakın...
Bir meçhule gider gibi veda ediyorum bu şehre
biliyorum ki bana açık değil kapıların.
Ah sevgilim...
ben hiç senin kuytularında sabahlamadım...
Sanma ki ,
Yalnızca senin yüreğin,
Maviye batan ege denizine baktığında …
Ellerim su ellerim yürek ,
Ve ellerim mavi .
Yalnızca senin yüreğin,
Maviye batan ege denizine baktığında …
Ellerim su ellerim yürek ,
Ve ellerim mavi .
Ve yüreÄŸim…
Asıl sen değil misin günahkar olan .
Sen ki çocuk,
Sen ki hain mavisi egenin…
Asıl sen değil misin günahkar olan .
Sen ki çocuk,
Sen ki hain mavisi egenin…
YOUTUBE KANALIM
Hakkımda
- maikedi
- İzmirli... Atatürkçü.... Kafası hep karışık... Bunlargillerden... Anarşit... Akdenizli olmaktan gurur duyuyor .... Akdenizli olmak hayata karşı bir duruştur sanırım. Akdenizli olmak ; kanının deli akmasıdır, bağıra çağıra konuşmaktır, kalabalık aile sofralarıdır, kapı gıcırtısına oynamaktır, şarkılara ayakla ritm tutmaktır, zeytindir,zeytinyağıdır, teninin güneş yanığı rengini yıl boyu korumasıdır, güzel kızlardır, yakışıklı erkeklerdir, damak zevkidir, daha ötesi hayat zevkidir... Yani Akdenizli olmak bir ülkenin ötesinde bir iç denizin çevresinde yaşayan tüm insanların o deniz gibi rengarenk,kah huzurlu,kah deli dolu olmasıdır.Bir ülkeye değil bir denize kendini ait hissetmektir.
Popular Posts
-
Yıllardır alayım mı alsam mı diye düşünmekteydim ama bir türlü sıra gelmemişti Tefal Actifry almaya.Yakın arkadaşlarım iyi bilirler bir ürü...
-
Bir gün yazacağım sana Çizgisiz bir beyaz kağıda Ben seni çok sevdim Başka da bir diyeceğim yok ...
-
Başından dökülen suyun serinliği biraz kendine gelmesini sağlamıştı. Su damlalarının çıplak vücudundan süzülmesini izlerken gözleri halıda...
Devrim niteliğindeki DeFi Protokolü IPOR 22 Mart 2023'te Bitget'te listelenecek
Bitget, geleneksel finans oyuncuları için IPOR pratik çözümü ile DeFi ve TradFi arasındaki boşluğu dolduracak Victoria, Seyşeller, 20 Ma...