Yokluğunda kaç damla gözyaşı eder adın ?

Bugün sabahtan beri kafamda birbirine benzer sözcükler dönüp duruyor.İnsanın en büyük acısı nedir diyor soru? Kayıp … diyor cevap.Ölümde bir çeşit kayıp olduğuna göre çok mantıksız da gelmiyor.Sebebi ne olursa olsun ,yöntemi ne olursa olsun ,sevdiğin,değer verdiğin,birlikte olmanın keyif verdiği birinin kaybını kabul etmek çok zor mutlaka.”yokluğunda kaç damla gözyaşı eder adın “ diyor şarkı…yavaşca kısıyorum sesini .Duyasım yok.Kendimi bir melankoliye teslim etmek istemiyorum .

Nerde kalmıştık.Kayıptan yokluktan bahsediyorduk.Bir insanın yokluğunun sizde yaratacağı boşluktan. Teninizde,beyninizde, hayatınızda ki eksikliğinden. Ulvi bir yokluktan bahsetmiyorum burada.Hani başlarda benzerlik yarattığım ölümden de.Bahsettiğim sevgilinizi ya da bir arkadaşınızı kaybetmek.Ya da daha kötüsü her ikisi birden olan birini kaybetmek.

İki insan ilişki sırasında ne paylaşır? Bu paylaşım fazlalığının yokluk duygusunun şiddetiyle bağlantısı var mıdır? Benim bu soruya cevabım bazen.Yani bence iki insanın birbiriyle paylaştığı şeylerin çokluğu değil de niteliğidir aslolan.Bu yüzden de bence bir dostunuzu kaybetmek çoğu zaman sevgilinizi kaybetmekten çok daha yıkıcı bir durumdur.Beyninizin ve kalbinizin gizli köşelerini paylaştığınız birinin yok olması insanı derinden yaralar.Hele bu ayrılık bir de sizin iradeniz ve isteğiniz dışında gerçekleştiyse.Öncelikle bir anda kendinizi bir inkar sürecinde bulursunuz.Ona olan ihtiyacınızı inkar eder onsuz daha mutlu olacağınıza inandırırsınız kendinizi.Sonra yoksunluk krizleri başlar tıpkı uyuşturucuda olduğu gibi.Onunla yaşadığınız her şey sizi dürtmeye rahatsız etmeye başlar her an;eliniz telefona gider,sesini duymak için ,dün yaptıklarınızı ,aldığınız kitapları ya da ne bileyim duyduğunuz bir şarkıyı onunla paylaşmak için çıldırırsınız.Bu sürece direnirseniz bir çok şeyi geride bırakmışsınız demektir.O artık küllenmiş bir yaradır içinizde.Eski dostunuzdur.

Bazı aşkları kaybetmekte sizde bu etkiyi yaratabilir hatta daha şiddetlisini.Bazı ilişkiler çok özel olabiliyor.Karşınızda ki öyle biri olabiliyor ki o konuşurken “sus artık iç sesim” diyebiliyorsunuz, tuhaf bir benzerlik duygusu esir alıyor sizi.Bu benzerlikte müthiş bir rahatlık yaratıyor.Yapmadığınızı yapıyor ,söylemediklerinizi söylüyor ve karşısında çırılçıplak kalıyorsunuz tüm maskelerinizden sıyrılıp.Ama tabi ki bir adamla sadece teninizi ve kalbinizi paylaştığınızda onu unutabiliyorsunuz ama onunla, bununla birlikte beyninizin gizli köşelerindeki sırları,sizi siz yapanları ve zayıflıklarınızı paylaştığınızda o içinizde sürekli kanayan bir yaraya dönüşüyor.Yara zamanla kapansa da bir şarkıda ,bir şiirde ,kimi zaman bir dost yüzünde tekrar eskisi gibi beliriyor ve kanamaya ,acımaya devam ediyor.Ta ki bir gün kabul edene artık ,bu fikirle yaşamaya alana dek. “yokluğunun bir parçanız olmasına.”Bu ateşkes halinden sonra biraz daha huzura eriyor insan. Ama akıllanıyormu? Tabi ki hayır.Bir gün biri çıkıyor karşımıza ve yine kalbin yetmezmiş gibi hayatının sırlarını da açmaya kalkıyor insan karşısına çıkan “evet o herkesten farklı “ dediği özel bir adama.

Bunun bir zararı daha var aslında ,bir insanla bunca şeyi paylaşırsanız onu kaybetmemek için kendinize aykırı ,kendinize yakıştıramadığınız şeyleri bile yapabiliyorsunuz.Onun yokluğu fikri sizi onca korkutuyor ki varlığı için kendinizi reddetmeyi bile göze alıyorsunuz…ki..bu ayrı bir yazı konusu.

Ben bunları niye anlattım.Hiç..Bugün içimi acıtıyor yokluklar galiba azıcık.Sadece sebebi bu …Siz ne düşünmüştünüz ?:)


maikedi

İzmirli... Atatürkçü.... Kafası hep karışık... Bunlargillerden... Anarşit... Akdenizli olmaktan gurur duyuyor .... Akdenizli olmak hayata karşı bir duruştur sanırım. Akdenizli olmak ; kanının deli akmasıdır, bağıra çağıra konuşmaktır, kalabalık aile sofralarıdır, kapı gıcırtısına oynamaktır, şarkılara ayakla ritm tutmaktır, zeytindir,zeytinyağıdır, teninin güneş yanığı rengini yıl boyu korumasıdır, güzel kızlardır, yakışıklı erkeklerdir, damak zevkidir, daha ötesi hayat zevkidir... Yani Akdenizli olmak bir ülkenin ötesinde bir iç denizin çevresinde yaşayan tüm insanların o deniz gibi rengarenk,kah huzurlu,kah deli dolu olmasıdır.Bir ülkeye değil bir denize kendini ait hissetmektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Translate