Nerde kalmıştık.Kayıptan yokluktan bahsediyorduk.Bir insanın yokluğunun sizde yaratacağı boşluktan. Teninizde,beyninizde, hayatınızda ki eksikliğinden. Ulvi bir yokluktan bahsetmiyorum burada.Hani başlarda benzerlik yarattığım ölümden de.Bahsettiğim sevgilinizi ya da bir arkadaşınızı kaybetmek.Ya da daha kötüsü her ikisi birden olan birini kaybetmek.
Bazı aşkları kaybetmekte sizde bu etkiyi yaratabilir hatta daha şiddetlisini.Bazı ilişkiler çok özel olabiliyor.Karşınızda ki öyle biri olabiliyor ki o konuşurken “sus artık iç sesim” diyebiliyorsunuz, tuhaf bir benzerlik duygusu esir alıyor sizi.Bu benzerlikte müthiş bir rahatlık yaratıyor.Yapmadığınızı yapıyor ,söylemediklerinizi söylüyor ve karşısında çırılçıplak kalıyorsunuz tüm maskelerinizden sıyrılıp.Ama tabi ki bir adamla sadece teninizi ve kalbinizi paylaştığınızda onu unutabiliyorsunuz ama onunla, bununla birlikte beyninizin gizli köşelerindeki sırları,sizi siz yapanları ve zayıflıklarınızı paylaştığınızda o içinizde sürekli kanayan bir yaraya dönüşüyor.Yara zamanla kapansa da bir şarkıda ,bir şiirde ,kimi zaman bir dost yüzünde tekrar eskisi gibi beliriyor ve kanamaya ,acımaya devam ediyor.Ta ki bir gün kabul edene artık ,bu fikirle yaşamaya alana dek. “yokluğunun bir parçanız olmasına.”Bu ateşkes halinden sonra biraz daha huzura eriyor insan. Ama akıllanıyormu? Tabi ki hayır.Bir gün biri çıkıyor karşımıza ve yine kalbin yetmezmiş gibi hayatının sırlarını da açmaya kalkıyor insan karşısına çıkan “evet o herkesten farklı “ dediği özel bir adama.
Bunun bir zararı daha var aslında ,bir insanla bunca şeyi paylaşırsanız onu kaybetmemek için kendinize aykırı ,kendinize yakıştıramadığınız şeyleri bile yapabiliyorsunuz.Onun yokluğu fikri sizi onca korkutuyor ki varlığı için kendinizi reddetmeyi bile göze alıyorsunuz…ki..bu ayrı bir yazı konusu.
Ben bunları niye anlattım.Hiç..Bugün içimi acıtıyor yokluklar galiba azıcık.Sadece sebebi bu …Siz ne düşünmüştünüz ?:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder