yılsonu yaklaşırken-yeni hesaplar

Günlerdir aşk meşk üzerine yazıyorum.Hayatımda şu an en az alanı kapladığı ve bu beni bir şekilde huzursuz hissettirdiği için belki.Belki de şu ara çevremdekilerin hayatlarında çok fazla yeri kapladığı ve benimde gözlemleme şansım olduğu içindir.Bu süreçte anladım ki insan bir şeylere keşke hep dışarıdan bakabilse.Bu kadar objektif olabilse.Ama bir duygunun içindeyken objektiflik falan kalmıyor.Ama bence objektif olamamanın tek ve en güzel mazeretidir aşk.

Neyse bu sefer konumuz alışkanlıklar.33 yaşındayım.Kimliğinizin artık oturduğunu ,zevklerinizin alışkanlıklarınızın yerleştiğine inandığınız bir yaş ama çok yanılıyorsunuz.Hiçte öyle olmuyor çünkü.Bir kere şimdi eskisine göre değişimlere daha açığım çünkü artık daha cesurum.Bu yüzden yıllardır üzerimde taşıdığımı düşündüğüm alışkanlıklar ,beğeniler ve tavırlar değişmeye başladı.

Bunların arasında beni en çok şaşırtan son zamanlarda kitap okuma tarzımdaki değişiklik.

Hayatım boyunca benim için çok önemli oldu kitaplarım.İlkokul çağlarındayken verilen harçlıklarımı kitaplara harcarken ve her birini özenle kütüphaneme yerleştirirken ne kadar mutlu olduğumu hatırlıyorum.Üniversite yıllarında tüm harçlığımı Dost Kitabevine yatırdığımı gururla söylerim hep.İzmir’de yaşıyor ve Ankara’da okuyordum.Hatırlıyorum da yurda gelirken her yıl kitaplarımın olduğu sırt çantası valizimden çok daha ağır olurdu ve bu sayede ileriki yılalrda bel fıtığıyla tanıştım J Dönerken de kıyafetlerimi arkadaşlarımın evlerinde bırakmam rağmen kitaplarım bu sefer valizide işgal etmiş olarak dönerdi İzmir’e .Adetleri en az ikiye katlamış olarak J

Yıllar geçtikce bu mutluluk feci bir tutkuya dönüştü.Öyle ki kitaplarıma zarar verenleri bakışlarımla öldürebileceğimi söylerdi kardeşim.Kendisi ilkokul çağıca aldığım kitapları doğumgünlerinde arkadaşlarına hediye ederek bu konudaki öfkeme en çok mazhar olan ki,şi olduğundan sanırım.Kitaplarımı özenle okur hatta saydam naylon kaplarla kaplardım onları başlarına bir şey gelmesin diye.Şu an sanırım 1000 civarında kitabım var hepsine de aynı tutkuyla bağlıyım.Hepsini okumuş olmayı çok isterdim.Ama onlara sahip olma tutkusu okuma tutkumun bile önüne geçti zamanla.Şimdiyese artık yetişmem mümkün değil inanın.

Kitap alırken ve okurken iki prensibim oldu zamanla.1-Okunmuş kitap almam 2-Kitapları karalamam. (Öyle bakmayın artık böyle düşünmediğim için yazıyorum bunları) Önce ilk prensibi kaybettik 5-6 sene önce.Yıllardır okumaya niyetlenip bir türlü sonuna kadar dayanamadığım ve bundan utanç duyduğum bir tek kitap vardı o da Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ı.Kitaba sahip olmaya karar verdiğimde onu bir sahaftan almak istedim çünkü benden önce okunmuş olmasını istiyordum kitabın.Bunu gizli bir ortaklık şeklinde sürdürmek istedim okurken.Nitekim keyifli bir fikirdi ve kitabın benden önceki sahibi benim tersime kitaba notlar almayı ve beğendiği yerlerin altını çizmeyi tercih etmişti.Beraber okumak keyifli oldu.Ve bundan böyle bazı kitapları özellikle sahaflardan almaya karar verdim. Kitap karalama kısmına gelince. Bu alışkanlığımdan vazgeçeli birkaç ay oluyor.Bir gün elime Murathan Mungan’ın doğduğum yüzyıla veda kitabını aldım ve her akşam kitap falı oynamaya başladım kitapla.Ve her akşam seçtiğim şiire o an aklımdan geçen kişiyle ilgili notlar yazmaya başladım.Sonra erkekler için divan’la sürdü bu.Şimdiyse daha büyük bir karara sebep oldu.Şimdiye kadar okuduğum ve bende çok iz bırakmış kitapları yeniden okumaya ve beğendiğim yerlerini çizmeye notlar almaya karar verdim.Bu fikir çok hoşuma gitti ve Herman Hesse’nin Bozkırkurdu ile başladım.Birlikte Sokrates ile ilgili bir kitap okuyorum ve Nietzsche’nin İnsanca,pek insanca adlı kitabını.Her birini de elimde kurşun kalemimle .Ve çok keyifliymiş böyle okumak.Kabul ediyorum kendimi azıcık ders çalışıyormuş gibi hissediyorum ama olsun …Bir gün benden sonra bu kitabı okuyacak olanla da ya da bu kitabı belki 10 yıl sonra tekrar okuyacak kendimle özel bir şeyler paylaşıyorum sanki J Herkese öneririm.

maikedi

İzmirli... Atatürkçü.... Kafası hep karışık... Bunlargillerden... Anarşit... Akdenizli olmaktan gurur duyuyor .... Akdenizli olmak hayata karşı bir duruştur sanırım. Akdenizli olmak ; kanının deli akmasıdır, bağıra çağıra konuşmaktır, kalabalık aile sofralarıdır, kapı gıcırtısına oynamaktır, şarkılara ayakla ritm tutmaktır, zeytindir,zeytinyağıdır, teninin güneş yanığı rengini yıl boyu korumasıdır, güzel kızlardır, yakışıklı erkeklerdir, damak zevkidir, daha ötesi hayat zevkidir... Yani Akdenizli olmak bir ülkenin ötesinde bir iç denizin çevresinde yaşayan tüm insanların o deniz gibi rengarenk,kah huzurlu,kah deli dolu olmasıdır.Bir ülkeye değil bir denize kendini ait hissetmektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Translate