Kadının Aşkla İmtihanı

Hep en olmayacak adama, en olmayacak kadına âşık olmak,

onu istemek...

Nedendir bu?

Ortalık inlesin, şimşekler çaksın, yıldırımlar düşsün, eninde sonunda kılıçlar çekilsin, oluk gibi kan akıtılsın, diye mi?

Her şey bir masal gibi başlamıştı, annesinin anlattığı bir masal gibi...

Erkek gibi büyüyen, kavga dövüşe bayılan kızının olgunlaştığında gerçek bir kadın olmasını garantiye almak için belki, annesi sürekli kulağına şu "masalı" fısıldamıştı: "Gün gelecek, soylu, neredeyse ölümsüz ve çok yakışıklı bir savaşçının aşkıyla yanacak kalbin!.."

Günü geldiğinde genç kadın gördü ki o soylu, neredeyse ölümsüz denecek güçte ve yakışıklı savaşçı, dostlar arasından biri değildi.

Düşmandı...

Bütün kurallarını, bütün inandıklarını çiğnemeye hazırdı genç kadın. Yeter ki, aşk olsundu!

Onu öldürmeye mi, sevmeye mi gittiğini bilmeden ilerledi. Bütün kurallarını çiğneyerek adamın üstüne üstüne gitti...

Adam da sevmiş miydi onu ne!

Ama sevişmeye değil de "dövüşmeye" çağırdı onu. Sanki kendini kadına "yakalatmak"; yenilmek, önünde yere serilmek istedi.

Kadın kabul etti bunu.

Herkes soluğunu tutmuş onları izlerken teke tek dövüşleri (sevişmeleri?) başladı. Kadın yendi önce adamı. Dişlerini geçirdi, "yedi" adamı...

Sonra garip bir şey oldu. Adam mı can havliyle kadını yere serdi, yoksa kadın mı kendi canını almaya kalkıştı, işte onu kimse açık seçik göremedi.

Kadın yerdeydi...

Aşık ve yaralıydı. Yarası ölümcüldü. Acılar içindeydi...

Şöyle dedi: "Aşk Tanrısı beni vurmuştu bir kere... Ama tek seçeneğim olduğunu fark ettim: Ya seni mağlup etmeliydim ya da ölmeliydim. Tanrı bu ikisinden en ılımlı olanını bahşetti bana..."



***



Benzetmeleri ve iddialı imgeleri bir yana bıraksak, şu yukarıdaki hikâye ne kadar tanıdık, öyle değil mi?

Oysa mitolojik bir hikâye...

H. V. Kleist, bu antik çağ efsanesi üzerine insanı fena çarpan bir tiyatro oyunu yazdı.

Kadın Penthesilia...

Amazon kraliçelerinden biri...

Adam Akhilleus...

"Aşil'in topuğu" deyimindeki Asil, Troya filminde Brad Pitt'in canlandırdığı efsane kişi yani... (Ama bütün bunlar filmde de, harcıalem mitoloji kaynakçalarında da yok, boşuna aramayın!)

Bir rivayete ve Kleist'in oyununa bakarsak, Penthesilia yanından ayırmadığı köpekleriyle birlikte dövüşe girişir.

Akhilleus müthiş bir savaşçıdır ama bir yerde tökezler, düşer. İşte o an köpekler başına üşüşür.

Amazon kraliçesi fark eder ki, kendisi de ağzından ve ellerinden kan damlayan, dişleri kan içinde bir köpek olmanın eşiğinde...

Ne yaptığını anladığında şöyle haykırır: "İşte görüyorsunuz! Bu bir hataydı... Arzulamak ve parçalamak... Bilin ki, kim tutkuyla severse, ilkini ister, ikincisini yapar..."



***



Ne çok şey düşündürür bu mitolojik hikâye...

Aşk nedir? Önce kendi kurallarına ihanet etmek, kendi kendine "onurunu" çiğnemek midir aşk?

Hani Cemal Süreya'nın dizeleri vardır ya..

"Daha nen olayım isterdin,
Onursuzunum senin!"

Sanırım, bunun acısını çıkarmak, bedelini ödetmek için seven, sevileni yenmek, hatta toptan "yok etmek" ister...

Ama Amazon kraliçesi bile, toz toprak içinde, kalbi âşık, elleri kanlı, yerlerde yuvarlanırken anlar ki erkeklerin ve kadınların "yasa" sı uyuşmamaktadır.

Uzlaşma yoktur.

Yenen ve yenilen vardır.

Penthesilia ikincisi olmayı seçer.

Bu hikâyeyi analiz eden Eugene Enriquez şöyle yazar: "Çılgın aşk, istikrarlı herhangi bir toplumsal bağın kökeninde yer alamaz."

Yerden göğe kadar haklıdır.

(Sürüden Devlete, Toplumsal Bağ Özerine Psikanalitik Deneme, Ayrıntı Yayınları 2004)
Yazarı Bilinmiyor

maikedi

İzmirli... Atatürkçü.... Kafası hep karışık... Bunlargillerden... Anarşit... Akdenizli olmaktan gurur duyuyor .... Akdenizli olmak hayata karşı bir duruştur sanırım. Akdenizli olmak ; kanının deli akmasıdır, bağıra çağıra konuşmaktır, kalabalık aile sofralarıdır, kapı gıcırtısına oynamaktır, şarkılara ayakla ritm tutmaktır, zeytindir,zeytinyağıdır, teninin güneş yanığı rengini yıl boyu korumasıdır, güzel kızlardır, yakışıklı erkeklerdir, damak zevkidir, daha ötesi hayat zevkidir... Yani Akdenizli olmak bir ülkenin ötesinde bir iç denizin çevresinde yaşayan tüm insanların o deniz gibi rengarenk,kah huzurlu,kah deli dolu olmasıdır.Bir ülkeye değil bir denize kendini ait hissetmektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Translate