2006 yılının Şubat ayıydı.Cüneyt Ülsever Hürriyet İk ekinde aşk ile ilgili yazmaya başladı.Bu yazılar beni çok etkiledi nedense ve ona bir mektup yazdım.Benim mektubumu da yayınladı okur görüşlerinde..Aşkla ilgili çok hoş tespitlerin olduğu bu yazıları tekrar kendimle ve sizinle paylaşmak istedim:
26.02.2006 Gerçek Aşk
Serbest piyasa ekonomisi yandaşı bir insan olmama raÄŸmen her yıl 14 Åžubat’ta kutlanan Sevgililer Günü’nün tüketim uÄŸruna sevgi kavramını bu kadar pervasızca harcaması beni hep rahatsız eder. Diyebilirsiniz ki, ‘herhalde o gün kimse senin sevgililer gününü kutlamadığı için birbirini hasretle kucaklayan sevgilileri görünce kıskanıyorsun.’
Böyle düşünenlerin hepten yanlış olduğunu söyleyemem, ben de insanım!
Ancak, her insanın fıtratında olan başka bir duygu da var bende.
İnsana bir şey dayatılınca, ister istemez, o dayatılana karşı tepki duyuyor.
Biri çıkıp da Başbakan ağzı ile:
-Sev ulan, artizlik yapma!, dediğinde içimden sevmek değil, sevmemek geliyor.
Hele hele sevgimi göstermem için sadece sevgilimi değil, mağaza sahibini de sevindirmemin emredildiğini hissettiğim için beter kızıyorum.
*
Ancak, sevginin dahi metalaştığı bir dünyada gerçek aşklar artık yok mu?
Var, hem de öyle bir var ki, üzerlerinden 50 yıl geçse dahi hala yaşıyorlar.
*
Geçen hafta tüm lezzzetini koruyarak, hatta lezzetine lezzet katarak Can Dündar’ın bize naklettiÄŸi Adnan Menderes-Ayhan Aydan aÅŸkı beni gözyaÅŸlarına sevkedecek kadar etkiledi.
Yine Başbakan ağzı ile bağırasım geldi:
-Aşk var ulan, artizlik de yapmıyor, anasını alıp bir yerlere de gitmiyor!
Can Dündar’ın nakil ettikleri çerçevesinde benim iki tespitim oldu:
1) Adnan Menderes’in Ayhan Aydan aÅŸkı daha çok bugünün aÅŸklarını hatırlatıyor. Uçan ve kaçan bir aÅŸk!
Evli olduğu için böyle düşünmüyorum, aşk her yaşta ve her durumda tıpkı bir grip virüsü gibi hep kapıda bekler. Ancak, sanki rahmetli çapkınlık ile aşk arasında ayrım yapmakta güçlük çekmiş.
2) Ama, Ayhan Aydan’ın Adnan Menderes aÅŸkı aÅŸk gibi aÅŸk!
O belli ki, tıpkı gribe tutulur gibi aşka tutulmuş ve yaşadığı tüm hüsrana, belki itilip kakılmaya rağmen aşkını hep yüceltmiş, bağrında sakınmış.
Aradan 50 yıl geçmiş, maşuk insanlığa utanç veren bir şekilde hayattan koparılıp atılmış ama Ayhan Aydan aşkını sadece ve sadece aşk olarak hala içinde saklıyor.
*
Eminim, böyle aşklar dünyanın her yöresinde, tıpkı kelaynak kuşları gibi her geçen gün azalarak, ama yine de direnerek yaşanıyor!
Ancak, Ayhan Aydan’ın aÅŸkı gücünü maÅŸukun özelliÄŸi nedeni ile çok daha bariz gösteriyor.
O zamanın BaÅŸbakan’ına aşık olmuÅŸ.
Ama sadece aşık olmuş!
Döneminin en güçlü adamından ne mal beklemiş, ne de mülk!
Verilen bir apartman dairesine dahi utanmadan ve sıkılmadan devlet el koymuş!
Beni bu aşkta en çok çarpan özellik bu saflık oldu!
AÅŸkın alınıp satıldığı, maÄŸaza veya lokanta sahibi sevindirmeye indirgendiÄŸi, ‘kafa koparmanın’ medyada baÅŸarı olarak ilan edildiÄŸi, bir gecelik aÅŸkların ‘seviyeli birliktelik’ olarak yutturulduÄŸu, insanların birbirleri yerine para ile seviÅŸtiÄŸi bir dünyada Can Dündar bizi Ayhan Hanım’a götürünce insan önce afallıyor, sonra ÅŸaşırıyor ve illa ki ÅŸu soru ile yüzleÅŸtiriyor:
-Ben hiç Ayhan Aydan gibi sevebildim mi?
Bırakın, onun gibi sevmeyi, insan şu soruya dahi vereceği olumlu cevaba razı hale geliyor:
-Ben bir insanı onun sevdiğinin yarısı kadar sevdim mi?
*
Herkesin ‘ben ne kadar sevildim?’, sorusu ile haşır neÅŸir olduÄŸu, ‘sevdik de ne oldu!’, diye muhasebe hesabı yaptığı bir dünyada ana sütü kadar saf, almaya deÄŸil vermeye yönelik, aldığı riskler, karşılaÅŸtığı sorular karşısında hep saÄŸlam duran tavrı ile Ayhan Aydan bana insanlığımı hatırlattı, kah beni kendimden utandırdı, kah gönlüme serin sular serpti.
Her şeyin üzerinde de adam gibi adam olmanın ne olduğunu gösterdi!
*
Muhterem Ayhan Aydan Hanımefendi, önce ellerinizden, sonra da rahmetlinin müsadesi ile onun buselerinin hala derin izlerini taşıyan o güzel yanaklarınızdan öperim.
Hanımefendi, Nihal Erkutun’un rast ÅŸarkısını rahmetli ile birlikte hiç meÅŸk etmiÅŸ miydiniz?
‘Maziyi nasıl taÅŸlara çizmiÅŸse denizler
Aşkın ebedi tarihidir yüzdeki izler
Yıllar bile dünden bize bir hatıra gizler
AÅŸkın ebedi tarihidir yüzdeki izler.’
05.03.2006 Gerçek Aşkı Nasıl Tanırsınız
Geçen hafta Can Dündar’ın içine büyük bir lezzet katarak nakil ettiÄŸi Adnan Menderes-Ayhan Aydın aÅŸkını okurken kapıldığım duyguları dile getirdim. Zira, aÅŸkın bu kadar ucuzladığı bir dönemde Ayhan Hanım’ın 50 yıl gönlünde yaÅŸattığı aÅŸk adeta insanlığa, onu uyarmak için, atılan bir tokat deÄŸerinde idi. Bana göre, herkes sormalı idi:
-Ben Ayhan Hanım gibi, hatta onun yaşadığı şiddetin çok altında da olsa hiç aşık oldum mu?
Galiba soran çok olmuş!
Bugün ise ‘aÅŸk’ın ne olduÄŸunu tartışmaya açmak istiyorum.
Maalesef, yazımda ‘gerçek aÅŸk’tan dem vurmak zorundayım, halbuki aÅŸk aÅŸktır, gerçeÄŸi sahtesi olmamalı, aÅŸkın önüne onu tarif eden bir sıfat konmamalı.
Ancak, son yıllarda aşk kelimesi o kadar kolay tüketilir oldu ki, aşk aşk olmaktan çıktı, değişik görüntüler almaya ama mutlaka ucuz bir şey olmaya başladı.
Bazı insanların aÅŸkı kullanılır bir meta haline getirmeleri, zerre kadar hak etmeden ‘aşık’ sıfatını kendilerinde hak görmeleri beni bu ayrımı yapmaya itiyor.
Gerçek aşk var ama maalesef herkesin onu yaşamak için çapı yeterli değil!
*
AÅŸk nedir?
Bilmiyorum. Bir kaç kez aşık olmama rağmen onu tarif edemem.
Aşk yaşanır ama tarif edilemez!
Ancak aşkı tanırım, nerede bir aşk görsem onu mutlaka tanırım. Hatta, nerede sahte bir aşk görsem, onu da tanırım. Zira aşkın ipuçlarını görünce bilirim.
İşte ipuçları:
1) AÅŸk katiyen ‘seviyeli birliktelik’ deÄŸildir. Seviye(siz) birlikteliktir. Aşıklar toplumu o kadar iplemezler ki, aÅŸklarının seviyeli veya seviyesiz olup olmadığı sorusu hiç akıllarına gelmez.
2) Aşk, insana o kadar muazzam bir enerji yükler ki, aşık ile maşuk başbaşa kaldıklarında aşklarını seviyesiz ve hayasız duygularla, herhangi bir utanma duygusunu akıllarına dahi getirmeden yaşarlar.
3) Platonik aÅŸk yoktur, olsa olsa ulaşılamayan maÅŸuk veya karşılıksız aÅŸk vardır. İçinde cinsellik olmayan aÅŸk katiyen yoktur, olamaz. Zaten aÅŸk cinselliÄŸin ulaÅŸtığı en ulvi noktadır. Terler, tenler birbirine karışmadan yaÅŸanan aÅŸk aÅŸk deÄŸildir. Toplumların aÅŸkın içinden cinselliÄŸi çıkarmaya kalkmaları büyük bir sahtekarlıktır. Olsa olsa, ‘cinsellik taşımayan aÅŸk’ aÅŸkı yaÅŸamayanların uydurduÄŸu bir kaçıştır.
4) Aşk tıpkı bir grip hastalığıdır, aşka plansız-programsız yakalanılır. Sanki, bir virüs sizi teslim alır, aşka apansız yakalanırsınız.
5) Ancak, tam ifade edemeyebilirim ama galiba insan aÅŸka ‘bir ihtiyaç döneminde’ yakalanıyor. Ä°nsan her an aşık olmaya müsait deÄŸil. Belirli bir dönemde insan doÄŸru insanı bulursa aÅŸka tutulur.
6) DoÄŸru insan kimdir? diye sorarsanız cevabı katiyen bilmiyorum. AÅŸk için ‘doÄŸru insan’ tarif edilemez, aşık onu gördüğü zaman anında tanır.
7) AÅŸkın akıl ile alakası yoktur, belki bünye ‘kime aşık olabilirim’ diye sorgulayarak tedbir alıyor olabilir ama insan bunu zihninde tahlil etmez. Bunun içindir ki, insan ilk görüşte aşık olur. AÅŸk sadece bir ‘an’ içinde baÅŸlar. Ä°nsan o ‘an’ aşık olduÄŸunu anlamayabilir ama mutlaka yüreÄŸinde o ‘an’ bir ÅŸeyin patladığını hisseder. Aşık olduÄŸunu kabul etmek zaman alsa da, ‘o’ kiÅŸiyi deÄŸil görmek, adı geçtiÄŸi anda bile yürek farklı atar, surat, aşık hangi yaÅŸta olursa olsun, mutlaka kızarır, el ayak tutmaz.
8) Zaman içinde geliÅŸen ‘olumlu duygular’ katiyen aÅŸk deÄŸildir. Bir insanı tanıdıkça onu takdir edebilir, beÄŸenebilir, hatta sevebilirsiniz, ama akıl kullanarak ‘grip olunamayacağı’, hatta ‘gripten kaçılamayacağı’ gibi akıl kullanarak aşık da olunamaz veya akıl kullanarak aÅŸktan kaçıl(a)maz.
9) AÅŸkın gözü tamamen kördür. Aşığın gözü, yüreÄŸi, aklı maÅŸuktan baÅŸka bir ÅŸey görmez. DeÄŸil karşı cinsten birini fark etmek, insan çevresindeki baÅŸka hiçbir ‘olgu’yu göremez. Ä°nsanın aşık olduÄŸu dönemde mesleÄŸini, kariyerini, toplumsal imajını nasıl iplemediÄŸini, daha doÄŸrusu gör(e)mediÄŸini bizzat bunları yaÅŸamış bir kiÅŸi olarak çok iyi bilirim.
10) Aşk muhakkak biter. Bitmeyen aşk yaşanmamış aşktır. Nasıl ki, hiçbir ilacı olmayan grip kendi hükmünü icra eder ve giderse, aşkın da bir ilacı yoktur, o da hükmünü icra eder ve gider! Geriye yerine göre; belki arkadaşlık, dostluk, belki de kızgınlık, nefret kalır ama aşık maşuğu hiç unutmaz!
*
Herşeyin metalaştığı bir dünyada aşkı tartışmak bana iyi geliyor!
12.03.2006Aşkın Kendisi Aşk mı?
Geçen hafta yazdığım ‘Gerçek AÅŸkı Nasıl Tanırsınız?’ baÅŸlıklı yazı okurdan muazzam ilgi gördü. Okurlar görüşlerini olukla akıtıyorlar.
Bu görüşler arasında seçtiklerimden bazı bölümleri daha sonraki haftalarda yayınlayacağım.
Bugün kendi görüşlerimi nakil etmeye devam edeceğim.
*
‘AÅŸkın Kendisi AÅŸk.’
Bu söz bana ait. Aşkın ne olduğunu bilmiyorum ama onu gördüğümde tanıyorum.
Hatta uyduruk aşkları da tanıyorum.
Ancak, aşkla ilgili özel bir görüşüm var, bugün onu sizinle paylaşmak istiyorum.
İnsanlar bir başkasına değil bizzat aşkın kendisine aşık oluyorlar!
*
Geçen hafta da yazdım, insan ihtiyaç duyduğunda aşık oluyor.
İnsanın hayatının her anında, her döneminde aşık olmaya açık olmadığını düşünüyorum.
Nasıl ki, insan aç değilse herhangi bir yiyecek aklına dahi gelmez, öte yanda aç ise etrafta yenecek ne var diye aranır, durur; işte aşk da öyle bir şey!
Ne zaman, hangi koşullarda olduğunu bilmiyorum ama bir dönem geliyor insan aşka aç hale geliyor.
Bu durum muhakkak hemen veya muhakkak bir maşuğun bulunacağına işaret etmiyor ama insan aşık olma ihtiyacını duyduğu andan itibaren aşık olmaya açık hale geliyor.
Ne olur, aşkı cinsel dürtü ve hatta sevmek fiili ile karıştırmayın. Aşk ikisini de içerir ama ikisinden de çok ama çok fazla bir şeydir!
İnsanın ne zaman aşık olacağını bilemiyorum ama ne zaman aşık olamayacağını biliyorum.
İnsan aşık iken aşık olamaz!
İnsan bir insana aşık olduğu dönemde bir başkasına aşık olamaz.
Aşkı tüketmeden başka bir aşka yelken açamaz.
Aşk ona acı veren çok belalı bir aşk olsa dahi hala gözü başkasını görmez.
O halde, tezime göre insan aynı anda ancak sadece bir kişiye aşık olur!
Yine tezime göre; kadın erkek fark etmez, insan aynı anda birden fazla insana cinsel ilgi duyabilir, hatta birden fazla insanı aynı anda sevebilir ama aynı anda iki kişiye birden aşık olamaz.
*
Bütün bunların dışında bugün ifade etmeye çalıştığım tez insanın bir başkasına değil bizzat aşkın kendisine aşık olduğudur. Bunun içindir ki insan aynı anda sadece bir kişiye aşık olabildiği halde hayatı boyunca birkaç kez - ama çok değil - aşık olabilir. Aşk adeta insanın kendi içinde taşıdığı bir ihtiyaçtır ve çapı müsait olanlar bu duyguyu, paralel insanı bulduklarında fiile dökerler.
Aşık maşukta kendi aşkının bir aynadan yansımasını görür.
Ama aşkın aşk olması için ayna görevinin karşılıklı ifa edilmesi gerekir.
Aşk herkeste her zaman duragan bir şekilde vardır. Tıpkı vücüda sinmiş bir virüs gibi!
Belirli dönemlerde de vücutta duragan bir duygu olarak yerleşik duran aşk harekete geçer.
Potansiyel aÅŸk kinetik aÅŸk haline gelir!
Ancak, illa ki fiile dönüşmez. Zira fiile dönüşmesi için önce insanın çapının yeterli olması herkes aşkı taşıyamaz ama ötesinde belki de şans faktörünün büyük rol oynadığı bir süreçte aynı safhadaki diğer kişiye, maşuğa rastlaması gerekir.
Aynı anda aynı ihtiyaç safhasında olan iki kişi illa ki birbirine de aşık olmaz!
Potansiyel aşık kime aşık olur?
İşte orasını katiyen bilmiyorum.
Kim kime aşık olur, bunun formülü ne bende ne de bir başkasında var!
*
Duragan aÅŸk kinetik aÅŸka dönüşüp, fiiliyat kazanmak için debelenirken,eÄŸer aynı dönemdeki ‘doÄŸru kiÅŸiye’ rast gelir ve kiÅŸi kendinde bu uçuruma atlayacak gücü bulursa aÅŸk ortaya çıkar; aÅŸk aÅŸk olur.
Ama yine de aşkın kendisi aşktır!
Haftaya devam edeceÄŸim!
19.03.2006 AÅŸk Nedir ? (II)
AÅŸkı tarif etmeye çalışan mektuplar oluk gibi akmaya devam ediyor. Her yazıya muhakkak birkaç itiraz veya destek mektubu gelir. Bazı yazılar diÄŸer yazılardan daha çok mektup alır. Ama, bugüne dek yazdığım hiçbir konuda bu kadar çok mektup almamıştım. Demek ki, ‘aÅŸk’ insanların en fazla ilgisini çeken ama bir o kadar da az bilinen bir konu.
Bu hafta yine mektuplardan seçmeler yapıyorum.
*
‘Ve bahar kimseye sormadan geliyor... Aynı ÅŸekilde de gidiyor... Tıpkı aÅŸk gibi....
Bir bakıyorsunuz ki onu görmüşsünüz... Bir bakmışsınız ki ondan baÅŸkasını göremiyorsunuz... Bu kadar yabancı bir ses hayatınızdaki tüm seslere bedelleniyor... Ansızın yüreÄŸinizin daha hızlı çarptığını, gözlerinizin bir baÅŸka baktığını fark ediyor, endiÅŸeleniyorsunuz önce... Sonra tıpkı bahara teslim olan aÄŸaç dalları gibi kendinizi yeÅŸermeye bırakıyorsunuz... Sonra çiçekleriniz beliriyor. Nisandaki kiraz aÄŸaçları gibisiniz... Ve bahar yavaÅŸ yavaÅŸ yaza dönmeye baÅŸlıyor. Dallarınız hızla büyümeye, çiçekleriniz meyveye dönüşmeye baÅŸlar. Åžanslıysanız sevdanız da büyüyordur sizinle... Åžanslıysanız sevdanız yaz mevsiminde kalır ama ya deÄŸilseniz... Mevsimlerin seyri sevdanızla büyür... Sonbahar sizin semtinize de uÄŸrar. Özenle büyüttüğünüz yapraklarınız önce kırmızı sonra sarıya döner ve kendilerini yerlere atarlar... YüreÄŸinizi bomboÅŸ bir yalnızlık sarar... Ve kış... Ayrılığın, yalnızlığın mevsimi. Oysa tek başına çekilmeyecek mevsimdir kış... Kış hep en yalnız mevsimdir. Hüznü ayrılığa en çok yakışan...’ (Benim mektubum)
*
‘Kısaca yine diyelim ki sansasyonel bir aÅŸk yaÅŸadım. Ve 25 yaşındaki -o zaman 22,5 yaşındaydım- gencecik bir kız, kısacık hayatında canla baÅŸla çalışıp edindiÄŸi her ÅŸeyi elinin kenarıyla itmiÅŸ olsun. Hadi sansasyonel kelimesini de açalım. Kendinden epey ama epey büyükçe bir adamla yaÅŸasın aÅŸkını. Sonra da o adam, kızın başına gelenleri, aÅŸkını yaÅŸamak uÄŸruna kaybetmekten çekinmediÄŸi ÅŸeyleri görüp, içi elvermediÄŸi için onu kendi hayatını yaÅŸaması için bırakmış olsun. Tabii baÅŸka bir soru daha var burada: ‘Aşık bir adam bunu yapar mı?’ O diyor ki, ‘esas aşık adam bunu yapar. Seni kim olsa kendine saklardı ama ben sana bunu yapamam, seni ve gençliÄŸini o kadar seviyorum ki, sana ve gençliÄŸine bunu yapamam’ diyor. Oysa ben keÅŸke beni kendine saklasaydı diye çırpınıyorum... ‘Aşık adam bunu yapar mı?’ 25 yaşında küt diye hiçbir ÅŸeysiz ortada kalmış biri olarak benim, o yaÅŸadığı müddetçe yanından bir an bile ayrılmayacağıma and içmiÅŸken, topu topu 2 sene süren bir iliÅŸkinin ardından, ‘peki deÄŸdi mi ÅŸimdi’ diye sormam caiz mi? HoÅŸ, deÄŸdi desem de içim parçalanacak, deÄŸmedi desem de. Ben ÅŸimdi ondan nefret etsem, ‘hayatımı mahvettin!’ diye ona öfke kussam, ‘keÅŸke hiç yaÅŸamasaydım bunları’ diye haykırsam, aÅŸka ihanet etmiÅŸ mi olurum? Dostuz güya, ona kalırsa. Her gün arıyoruz birbirimizi. Hala ne kadar saÄŸlıklı beslendiÄŸini gösterip, kendiyle gurur duymak ve benim onunla gurur duyduÄŸumu görmek için, telefon edip yediÄŸi meyveleri ve haÅŸlama sebzeleri sayıyor. SoÄŸukta ne kadar sıkı giyinip dışarı çıktığını söylemek için arıyor üşenmeden. Ben ‘ÅŸimdi baÅŸlarım soÄŸuÄŸuna, umrumda bile deÄŸilsin, soÄŸuktan don da öl’ desem kötü bir insan mı olurum? ‘Tamam!’ diyorum her seferinde, ‘böyle beslenmeye devam et, soÄŸukta da öyle giyin, sakın hasta olma, aferin’ diyorum. Acaba samimiyetsizlik mi yapıyorum? Yoksa hala o üzülmesin, o mutlu olsun, telefonda sesim güzel çıksın diye düşünürken, gerçek bir aşık gibi mi davranıyorum?
DeÄŸdi mi? DeÄŸiyor mu? Ä°nanın bilmiyorum. ’
*
‘Ben 25 yaşındayım ama genç yaşıma raÄŸmen aÅŸkın ayaklar altında olduÄŸunu ve bizlerin gerçek aÅŸksızlıktan ölmek üzere olduÄŸumuzu sanıyorum... Öyle bir yaÅŸarsın ki aÅŸkı; beynini ve kalbini ele geçirir. Bir ömrü harcarsın aÅŸk için. Öyle bir inançtır aÅŸk ve hep umut vaat eder aÅŸk, bekler bekler durursun. Basit (bir) dildir aÅŸk. Olmamalı. Her gün aşık olunmaz ki! Tüm dünyan aÅŸk olur. Her gün biraz daha kıskanırsın. Güvensizlik sarar her gün seni.
Kalan mı aşıktır yoksa giden mi?
Yalnızlığı mı getirir aÅŸk bize? Birileri olur hayatımızda ama aÅŸk hep geride bir yerde kalır ve durur orda. Zordur aÅŸk.’
*
Hala elimde atmaya kıyamadığım bazı mektuplar var. Haftaya son kez elimde kalanlardan bazı bölümler yayınlayacağım ve sonra aşkı kendi haline bırakacağım!
26.03.2006 AÅŸk Nedir (III)
‘... Ben aşığım, Ocak ayı başından bu yana... Aşık olduÄŸum kiÅŸinin yan apartmanda bir kafesi var. Onu hemen her gün görebiliyorum. GöremediÄŸim günler kendimi berbat hissediyorum.
Yüz yüze hiç görüşmedik, ama duygularımdan haberi var, çünkü ona mektup yazıyorum. Ä°lk mektubuma mail adresimi de yazdığım için arada bir internette de görüşebiliyoruz. O beni görmeyi istiyor, çünkü merak ediyor kendisine bu mektupları yazanın kim olduÄŸunu. Benim ‘çok iyi bir insan’ olduÄŸumu düşünüyormuÅŸ; öyle (yazdı). Ben ise görüşmeye çekiniyorum, çünkü ben eÅŸcinselim, ama o deÄŸil. Benim duygularım böyle olduÄŸu sürece arkadaÅŸ olmamız da mümkün deÄŸil.’
*
‘...O baÅŸka ÅŸehirde ben baÅŸka ÅŸehirdeydim... YaÅŸ olarak benden küçüktü ve benim büyük olmam nedeniyle çevresindekiler onu eleÅŸtiriyorlardı... ‘Okyanus mu iki ÅŸehrin arası’ ÅŸarkısı özlemlerimize konu oldu... Gözüm (baÅŸka) hiçbir ÅŸeyi görmedi... 25 yıllık evliliÄŸimi bitirdim... Ailem ve kardeÅŸlerim tarafindan dışlandım. Burada ayrıntıya girmeyeceÄŸim, neler yaÅŸadığımı herkes tahmin edebilir. Sizin ‘içinde cinsellik olmayan aÅŸk kıymasız Adana kebabına benzer’ sözünüzü de bildiÄŸim halde onunla ‘düzeysiz’ bir birliktelik yaÅŸayamadım... Onu o kadar çok sevmeme raÄŸmen! Belki de aÅŸkımın bitmesinden korktum. Vuslatın aÅŸkın en büyük düşmanı olduÄŸunu düşünüyordum. BoÅŸandığım gün, sanırım birliktelik olmadığı için ‘beni kendine layık görmedin kendine layık olanı bulursun’ cevabını aldım sevdiÄŸim adamdan... YaÅŸadığımız tartışmaların sebep olduÄŸu kırgınlıklar kirpiklerimde yaÅŸ, yüreÄŸimde tarifsiz acı bıraktı...’
*
‘KiÅŸinin kendisine aşık olurken düşlerimizde oynadığı rol için de seviyoruz onu.
Ne zaman biz deÄŸiÅŸiyoruz, hayallerimiz deÄŸiÅŸiyor, aÅŸk bitiyor. (O zaman) o kiÅŸinin hayalimizdeki kiÅŸi olmadığını farkediyoruz. AÅŸka sahip olduÄŸumuzda, o duyguyu yaÅŸattıran kiÅŸiye sahip olduÄŸumuz (anda) aÅŸka en büyük darbeyi vuruyoruz aslında...’
*
‘Ä°ÅŸte dedim... Ä°ÅŸte budur. Bu adam nasıl oldu da benden önce yazdı bunları?’ (Gerçek aÅŸk konulu yazınızı okuduÄŸumda). Kimse bana inanmıyordu. ‘AÅŸk marazi bir duygudur’ diyordum, insanın içinin incecik incecik jiletlerle kıymık kıymık kesilmesi ve için için kanamasıdır. Hiç farkına varmadığınız halde her yerinizin kan içinde kaldığını, göğsünüzün tam ortasının sıkıştığını hissedersiniz bir an için. Nefes alamaz-veremezsiniz, hep o’nu düşünürsünüz... Sayfalarca yazarsınız, saatlerce konuÅŸursunuz... Günlerce düşünürsünüz... yetmez. Saatlerce seviÅŸirsiniz yine de eksiktir... AÅŸk cinselliÄŸin en üst mertebesidir derdim. AÅŸk olmadan yaÅŸanan cinsellik, öğün olsun diye yenen yemeÄŸe benzer. AÅŸk, yaÅŸamak için yemek deÄŸildir yemek için yaÅŸamaktır... ve aÅŸk kesinlikle bir kere yakalanan bir duygu da deÄŸildir. ’
*
‘... Bitmesini istemediÄŸim için kendimden bile vazgeçmek istiyorum, bu aÅŸk benim içimdeyken öleyim istiyorum, aÅŸkım bittikten sonra yaÅŸamak anlamsız olacak. (Biliyorum) aklınızdan (insan) ‘aşık iken böyle düşünür, bitince geçer’ cümlesi geçti. Hayır bu öyle deÄŸil, bizim aÅŸkımız bitince geçenlerden, sonunda dostluk ya da nefret(e) dönenlerden deÄŸil... Ben ölürüm, o ölür, biz ölürüz ama bu aÅŸk bitmez.’
*
‘... Sizin de yazdığınız gibi: kesinlikle ihtiyaç duyulduÄŸunda aşık olunuyor. Ben iç dünyam beslenmediÄŸinde, yalnızlık hissettiÄŸimde, boÅŸluÄŸa düştüğüm, iÅŸe yaramadığımı hissettiÄŸim, kendimi ifade etmek istediÄŸim, ilgiye muhtaç olduÄŸum bir anda aşık oldum.... Bu duygular beslendiÄŸinde (de) en mutlu insan siz oluyorsunuz. Aşık olma hali sürüyorken; iki kiÅŸi birbirini keÅŸfetme durumunda oluyor. KeÅŸfetme eylemi bitip de ilgi azalmaya baÅŸlayınca, eÄŸer evliyseniz mecburen sevgiye bırakıyor aÅŸk yerini. Ama sevgiliyseniz; aÅŸkı duygularıyla yaÅŸayan taraf, acı çekmeye baÅŸlıyor. Gözler, boÄŸaz ve göğsün ortasında resmen bir baÄŸ oluÅŸuyor ve fiziksel olarak acı hissediliyor. ’
*
‘AÅžK, gidiÅŸin baÅŸlangıcı, kalışın sonudur....
AŞK, sonu tatmamış gönüllerin son çığlığı, yeni yetmelerin sarayıdır...
AÅžK, tekdüze yaÅŸamın yapt(ırd)ığı bir çılgınlıktır...’
*
Haftalardır ‘aÅŸk’ üzerine yazmak için kafa yordum. Okurlardan gelen yüzlerce mektubu okudum.Yine de:
Aşk hakkında bildiğim tek şey hiç bir şey bilmediğimdir.
Ancak, onu gördüğüm an şıppadanak tanırım!